Cihangir Öztürk admin

Tarih: 30.05.2012 00:00

DEVLET GELENEĞİNDEN GELMEYEN BAŞBAKAN

Facebook Twitter Linked-in

DEVLET GELENEĞİNDEN GELMEYEN BAŞBAKAN
 
Bu ülkede en küçük derecede dahi devlet memuru olmak kişilere bir terbiye, bir toplumsal ahlak, bir düzgün duruş yüklemektedir. En küçük ünvanlı memur bile çevresine karşı, büyüğüne küçüğüne karşı bir sorumluluk duygusuyla hareket etmeyi öğrenir.
 
Öğretmenlik, doktorluk, valilik, kaymakamlık, hakim ve savcılık gibi bazı mesleklerde ise mesleğe başlamadan toplumla olan ilişkiler daha okulunda iken öğretilir. Bu meslekleri icra edenler meslek yaşamları içerisinde bu terbiyeyi daha da pekiştirirler.
 
Ticarette de belki gereklidir. Ama zorunlu değildir. Bir ticarethane sahibi için öncelikli olan şey kazancını artırmadır. Bunu yaparken bir yandan müşteri tutmak için belki nazik bir dil ve davranış sergileyebilir. Ama fırsat bulunca da kazancı için bütün değerleri altüst edebilir.
 
Bunu şunun için anlatma gereksinimi duydum:
 
Bu zamana kadar gelen tüm başbakanlar uzun yıllar devlet memurluğu yapmış, birçoğu bu devlet memurluğundan sonra milletvekili olmuş ve daha sonra BAŞBAKAN olmuşlardır.
 
Bu geleneğin dışında olan tek başbakan Recep Tayyip ERDOĞAN’dır.
 
Sayın başbakanın belki de bu kadar abuk-subuk konuşmaları, bu denli pervasız hareketleri, toplumu ve muhalefeti hiçe sayan tavır ve davranışları belki de bu devlet terbiyesi eksikliğinden olabilir.
 
Sayın Başbakanın belediye başkanlığı da bir çeşit işletme yönetimi gibidir.
 
Düşünün hele, bir tarafta Sayın Başbakanın sözümona eleştirdiği Atatürk ve İnönü dönemi, yani cumhuriyetin kuruluş yılları, yani yokluk, yoksulluk yılları; Atatürk’e soruyorlar “Paşam, milletvekili maaşlarını düzenliyoruz. Ücretleri ne kadar yapalım?” Paşa cevap veriyor: “Öğretmen maaşlarını geçmesin.”
 
Şimdi bu devlet terbiyesinden gelmeyen başbakana soruyorlar “Padişahım, öğretmen maaşlarını ne kadar yapalım?” Padişah efendimiz buyuruyorlar:” Yüzde üçten fazla zinhar verilmeye. Hak mak isteyen olursa basın copu. Verin gazı ağızlarına burunlarına.”
 
Bu devlet terbiyesinden gelmeyen sayın Padişah efendi buyuruyorlar; “ herkes en az üç çocuk yapmalı.”
 
Yahu sen daha mevcut nüfusu açlığa mahküm etmişsin, bir de kalkmış şu anki nüfusun üçte biri kadar yine nüfus yaratmanın peşindesin. Ne vereceksin bu yeni nüfusa? Ne ile geçimini sağlayacak bu insanlar bunu hiç düşünüyor musun?
 
Şimdi bir de çıkmışsın hanımların olduğu toplantıda “Kürtaj cinayettir. ULUDERE olayını mı araştırıyorsunuz, cinayet mi arıyorsunuz, her kürtaj bir cinayettir.” Diyorsun.
 
Mübarek şimdi de JİNEKOLOJİYE el attı. Be kardeşim, elbette ki, kürtajın bir doğum kontrol yöntemi gibi düşünülmesi doğru değildir. Doğum kontrolü kürtaja gereksinim duyulmayacak şekilde, yani hiç hamile kalmadan mümkün olmalıdır. Ama bu da bir eğitimi gerektirmez mi?
 
Diğer yandan öyle durumlar vardır ki, kürtajla hem annenin, hem de bebeğin hayatı kurtarılmaktadır. Sen bırak o işleri. Şimdi sen öyle dedin diye hemen Sağlık Bakanı çıktı “kürtaj yapan doktorlar hakkında işlem yapılacaktır” dedi.
 
Sen daha üç gün önce iş bırakmış, senin yüzde üçlük zammını “al başına çal” diyen kamu emekçilerinin sorunlarını konuş. Öyle yüksek perdeden, bir mitingde konuşur gibi bağırış-çağırışla doğum kontrolünü, kürtajı falan anlatıp gündemi saptırma.
 
Bu ülkenin sorunu, ne Kürt sorunudur, ne kürtaj sorunudur. Bu ülkenin asıl sorunu devlet geleneğinden gelmeyen bir insanın başbakanlık yapıyor olmasıdır.
                                                                                   27.05.2012
                                                                               Mümtaz TEMİZ
                                                                       mumtaz.tem@hotmail.com

Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —