İKNA ODALARI ve IŞIK EVLERİ
Koca çınar, büyük ozan Nazım Hikmet, “Taranta Babu’ya Mektuplar” adlı şiirinde;
“Mussolini çok konuşuyor Taranta Babu,
Mussolini çok konuşuyor,
Çok korktuğu için çok konuşuyor.”diyor.
Sayın Başbakan Erdoğan da çok konuşuyor.
Çok korktuğu için mi, yoksa Türk Halkı nasıl olsa çok konuştukça uyuyor diye düşündüğü için mi bilinmez. Çok konuşuyor.
Çok konuştukça da çok hata yapıyor. Yalan ve hile öyle bir şeydir ki; bir kez yaptınız mı, ardı sıra yenileri gelir.
Ben Sayın Başbakanla yaşıtım. Ama ben şu yaşıma kadar Cumhuriyet Halk Partisi’nin tek başına iktidar olduğunu, koalisyonla bile yaklaşık 35 yıldır iktidar olduğunu hiç görmedim.
Sayın başbakan da görmemiştir.
Öyleyse iki de bir de “sizin zamanınızda şöyle oldu, böyle oldu” dediği dönem hangi dönemdir?
Ben söyleyeyim: 1930’lu-1940’lı yıllar.
Yani 70-80 yıl öncesi.
Şimdi Allah aşkına, 2000’li yılların teknolojisinde, üst üste üç kez tek başına iktidar olan bir partinin başındaki insanın, bir Başbakanın, kendisini 70-80 yıl öncesiyle, yani babasının çocukluk yıllarıyla kıyaslamaya hakkı olabilir mi?
O yıllar, imparatorluktan, padişahlıktan cumhuriyete, mecelle hukukundan medeni hukuka, ümmetçilikten vatandaşlığa geçişin yaşandığı yıllardı. Yüzlerce, hatta binlerce yıllık alışkanlıkların, geleneklerin, hükümdarlık anlayışının kadılık-softalık anlayışının değiştirilip medeniyete geçişin yaşandığı geçiş yıllarıydı. Geçişler dünyanın her yerinde sancılı olmuştur.
Ama siz hazır kurulu bir sistemi aldınız. 80 yılda yapılmış olan ne varsa sattınız. 80 yıllık borcu da üçe katlayacak kadar borç yaptınız. Şimdi kalkmışsınız kendinizi 80 yıl öncesiyle kıyaslıyorsunuz.
Ayıptır ayıp. Yazık bu millete. Kandırmayın bu milleti.
Neymiş efendim. “İkna odaları” varmış. 28 Şubat sürecinde birileri ikna odalarına alınırmış. (Bu Zaman Gazetesi’nin iddiası).
Beyefendi bugün sizin yönettiğiniz Türkiye’nin her tarafı ikna odası oldu.
Bakın sizin diliniz varmaz da ben söyleyeyim: Türkiye’nin her tarafında “IŞIK EVLERİ” var. Ne yapar bu Işık Evleri?
Siz buna da yanıt vermezsiniz de ben söyleyeyim: Sizin Cumhuriyeti dönüştürmede kullanmakta olduğunuz, o hararetle savunduğunuz “DİNDAR (!) GENÇLİĞİ” yetiştirir.
O kadar dozunu artırdınız ki bu oyunun, gittiğiniz okulda öğrencilere anlatıyorsunuz. “Bu ülkede kitaplar toplatıldı, mecmualar toplatıldı” diyorsunuz.
Oradan bir öğrenci ayağa kalkıp, “Sayın Başbakan sizin zamanınızda basılmamış kitaplar toplatılmıyor mu? Basılmamış kitapların yazarları içeride değil mi?” dese ne diyeceksiniz?
Konuşun Sayın Başbakan. Dilin kemiği yok.
“Dindar gençlik yetiştireceğiz” sözünüze kılıf uydurmak için, “tinerci gençlik, ateist gençlik yetiştirmemizi mi istiyorsunuz?” diyorsunuz.
Hayır, Sayın Başbakan. Kimse ne tinerci gençlik yetiştirilmesini, ne ateist gençlik, “AMA NE DE DİNDAR” gençlik yetiştirilmesini istemiyor.
Herkesin istediği, AHLAKLI-DÜRÜST-SORGULAYAN-İNİSİYATİF KOYAN, ÇAĞDAŞ, bilimi kendisine rehber edinmiş gençlik yetiştirilmesidir.
İstediğimiz gençlik her dine, her mezhebe, her felsefi inanca saygılı olsun. Ülke yönetimini sorgulasın. Doğasına, merasına, deresine, yer altı ve yerüstü zenginlik kaynaklarımıza sahip olsun istiyoruz.
Bu sizin bahçede yetişen cinsten değil.
Sizin bahsettiğiniz bahçeden, o dindar dediğiniz bahçeden, Müslüm Gündüz’ler, Fadime Şahinler, Ali Kalkancılar, Cüppeliler-Cüppesizler, Hüseyin Üzmezler, Deniz Feneri yolsuzluğu gibi birçok yolsuzluğun içinde yüzenler, tecavüzcüler yetişiyor.
Her dinde ahlaklı insan da vardır, ahlaksız insanda. Ölçü din değildir. Ben bir Müslüman’ım elhamdülillah. Ama İslamiyet adına Hizbullah’ın, El Kaidenin, İslami Cihad’ın ve benzerlerinin yapmış oldukları sapıklıkların hiçbir başka dinde örneğinin olmadığını söyleyebilirim.
Hem siz, “biz hem çağdaş, hem de dini terbiye alarak büyüdük” diyorsunuz. Demek ki, sizin yetiştiğiniz sistem sizin dindar olmanıza engel olmamış.
Bırakın efendim. Bırakın herkes kendi dinini, kendi mezhebini, kendi inancını kendisi yaşasın. Allah’la kul arasına girmeyin.
Esen kalın.
06.02.2012
Mümtaz TEMİZ
mumtaz.tem@hotmail.com