Bu isyan, yalnızca siyasi bir karşı duruş değil, aynı zamanda toplumsal bir uyanışın, yılların birikmiş öfkesinin dışa vurumudur. Üniversite öğrencilerinin, gençlerin, kadınların, yaşlıların ve işçi sınıfının sokaklara dökülmesi, sadece hükümetin politikalarına karşı bir tepki değil, aynı zamanda yoksulluğa, eşitsizliğe ve adaletsizliğe karşı bir başkaldırıdır.
Erdoğan’ın ve hükümetinin baskıcı politikaları, Türkiye’deki toplumsal yapıyı derinden sarsıyor. Faşizan uygulamalar, toplumun her kesiminden insanı daha fazla zor durumda bırakıyor. Ancak, bu baskılar sokaklara taşan bir isyanı doğurdu. Halk, özgürlüklerinin yok sayılmasına, haklarının gasp edilmesine, hatta gözaltına alınan belediye başkanlarına yönelik yapılan haksızlıklara karşı isyan ediyor. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun gözaltına alınması, bu isyanın bir simgesi haline gelmiş durumda. İmamoğlu’nun tutuklanması, yalnızca bir siyasi figürün gözaltına alınması değil, halkın iradesinin yok sayılmasıdır. Bu, sokaklarda yankı bulan bir isyanın, bir nevi halkın özgürlüğüne ve demokrasiye olan bağlılığının sembolüdür.
Üniversite öğrencilerinin sokaklarda toplu protestolara katılması, korkuttu demokrasiyi rafa kaldırmak isteyen şerait yanlılarını, ürküttü sarayında sefa süren diktatör heveslisi beyefendiyi. Öğrenciler, bugüne kadar sokak hareketlerinin en gözde aktörleri olduğunu anlamayanlar, üniversiteliler sokağa çıktığında düzenin değişeceğini bilmeyenler, “gördünüz mü “HANYA'YI KONYA'YI” Gördünüz mü…tüm TÜRKİ'YE coğrafyasını. Yaşanan olaylardan kahraman yarattınız ve o kahraman sokakların sesi, halkın umudu oldu, AKP iktidarını siyasi mezarlığa doğru gönderecek kişi oldu... Olacak…
AKP’liler, halen daha toplumun geleceğini nasıl tehdit ettiğini fark etmişler gibi davranarak günü kurtarmaya çalışmaları nafile. Türkiye’nin her köşesinde, okul kampüslerinden caddelere taşan protestolar, demokratik talepler, bu gençlerin yalnızca kendileri için değil, tüm toplum için daha adil bir gelecek arzusunu dile getiriyor. Onlar kafalarına koymuşlar demokratik kurallarla yıkacaklar bu saltanat düzenini, bu sülale düzenini.
Bu isyanın bir başka önemli boyutu, hükümetin uyguladığı baskıların, toplumun her kesiminde geniş bir karşılık bulmasıdır. Erkek-kadın, genç-yaşlı, solcu-sağcı demeden her kesimden insan, Erdoğan ve hükümetinin otoriter politikalarına karşı ortak bir duruş sergiliyor. Bugün sokaklarda, geçmişin ideolojik kutuplaşmalarının eridiği, eski ülkücülerin ve sağcıların, solculardan daha solcu olma noktasına geldiği bir dönemdeyiz. Cemal Enginyurt’un, Mansur Yavaş’ın ve Ümit Özdağ’ın, “Recep Tayyip Erdoğan’ın baskı ve adaletsizlikleri yüzünden” solculara daha sol söylemlerle isyanı yeri göğü inletiyor. Toplumun siyasal yelpazesinde solun çare olduğunu, bu düzeni değiştirecek yegane iradenin sol olduğunu allemi cihan anladı. Sende anla Erdoğan, sizde anlayın AKP’giller.
Bugün yaşanılan sokak olayları, aslında Erdoğan’ın ve hükümetin, baskılarını artırarak toplumun her kesimini birleştirme çabalarının tam tersine, her geçen gün toplumda daha büyük bir ayrışmaya yol açtığını gösteriyor. Bugün bu işlerin arkasındaki güçler, yarının pişmanlıklarını yaşamak zorunda kalacaklar. Çünkü halkın gözünde, bu baskıları halka reva görenler toplum içine çıkamayacaklar. Ama sokağa inen bu namuslu insanların tamamı halkın hakkını savunan birer kahramana olarak yaşayacaklar.
Bu isyan, sadece sokakları dolduran gençlerin öfkesi değil, aynı zamanda geçmişin ideolojik sınırlarını aşan bir birleşimdir. Artık toplumun farklı kesimlerinden gelen tepkiler, sadece siyasi değil, ahlaki bir sorumluluğun sonucudur. İnsanlar özgürlüklerine sahip çıkıyor, hakları için sokaklara dökülüyorlar. Ve bu hareketin, Türkiye'nin geleceği açısından önemli bir dönüm noktası olacağı aşikâr.
Baskılarla boyun eğdirilmeye çalışılan halk, sadece bugünü değil, yarını da düşünüyor. Adaletin, eşitliğin ve özgürlüğün olduğu bir Türkiye için sokaklarda yükselen bu isyan, sadece bir direnişin sembolü değil, aynı zamanda halkın vicdanının ve iradesinin ifadesidir.
