Hüseyin Koç

Tarih: 13.03.2025 10:29

ERDOĞAN’LARIN OTORİTER DEMOKRASİSİ: BATSIN SİZİN ADALETİNİZ

Facebook Twitter Linked-in

AKP iktidara geldiği günden bu yana, halkın temel ihtiyaçlarının görmezden gelinmesi, kamu kaynaklarının yozlaşmış bir biçimde egemen güçlere aktarılması, ülkenin siyasi ve sosyal yapısının ne kadar derin bir otoriterlik içine sürüklendiğini gören ve bilenler bir araya gelerek halk düşmanlığına otokrasi anlayışıyla devam ediyorlar. Bu yönetim anlayışı, adaletsizliği, yoksulluğu, baskıyı ve hukuksuzluğu bir norm haline getirdi. Eğlence, sanat ve kültür alanlarında da hükümetin onaylı olmayan hiçbir etkinlik düzenlenemiyorsa bunun adı otoriterliktir. Otoriter sistemler, bireylerin kimliklerini yaşama biçimlerini ve toplumsal katılımlarını derinden etkiliyor.

       Böyle düzenlerde açlık ve yoksulluk giderek daha derinleşir, toplum sadaka toplumu olur. Toplumun geniş bir kesimi geçim sıkıntısı çekerken, iktidar sahipleri halkın yaşadığı bu sorunları görmemezlikten geliyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın saraylarda ejder meyvesiyle övünmesi, halkın ekmek kuyruğunda olmasını umursamaması, bu derin uçurumu daha da net bir şekilde gözler önüne seriyor. Hastalar ilaç bulamıyor, aileler çocuklarını okula gönderemiyor, SMA hastaları stantlarda devlete değil, insanlara el açıyorsa bu devlet sosyal devlet değildir. 

Eğitim ve sağlıkta yaşanan başka bir rezalet ve bu rezaleti sosyal devlette göremezsiniz. Devlet sosyal değilse, devleti yönetenler otoriter bir yönetim anlayışıyla yönetiyorsa bu yaşananların sonucu elbette trajedidir. İktidar, halkın temel haklarını göz ardı ederek sadece kendi çıkarlarına odaklanmışken, bunun üzerine “ileri demokrasi” söylemleri, toplumu kandırmak için başka bir strateji.

       Bir ülkenin adalet sistemi, o ülkede yaşayan her bireyin hakkını ve özgürlüğünü korumak için var olmalıdır. Ancak Türkiye’de durum tam tersine evrilmiş. Yargı, iktidarın sopasına dönüşmüş ve hak arama, özgür düşünce yasaklanmış, özgürce davranışların sonucu ağır bedellerle ödeniyorsa bunun adı otoriterliktir.  

Yargıçlar, hükümetin emirlerini yerine getiren birer figür haline gelmiş, adaletin tecellisi yerine iktidarın istekleri doğrultusunda kararlar alınmaktadır. Bu, halkın siyasete ve parlamentoya güvenini kaybetmesine, haksızlıkların ve adaletsizliklerin artmasına neden olmaktadır. Aynı zamanda üniversiteler ve eğitim kurumları da bağımsızlıklarını kaybetmiş, hükümetin politikalarını destekleyen birer ideolojik araca dönüşmüştür.

      Özgürlüklerin askıya alınması, bir otoriter yönetimin en belirgin özelliklerinden biridir. Türkiye’de bugün sokaklara çıkıp fikirlerini özgürce ifade edebilecek insanlar neredeyse kalmamıştır. Anayasada güvence altına alınan gösteri yapma hakkı, yürüyüş hakları rafa kaldırılmış, muhalif sesler susturulmuştur

Hükümetin karşısında duran her ses, terörist ilan edilmekte, suçlu sayılarak cezalandırılmaktadır. Çeşitli basın organları, haber kanalları ve sosyal medya platformları, hükümetin onayı olmadan herhangi bir içerik üretemez hale gelmiştir. İktidarın elindeki medya gücü, halkı yönlendirmek ve gerçekleri gizlemek için kullanılırken, bağımsız gazeteciler ve muhalif sesler baskılarla sindirilmeye çalışılmaktadır.

      İşçi hakları ve emek mücadelesi de bu yönetim biçiminde büyük bir darbe almış durumdadır. İşçiler, yoksulluk sınırında yaşamaya devam ederken, haklarını savunmaya çalışanlar terörist ilan edilmektedir. İktidarın egemen olduğu bir düzende, işçi sendikaları ve sivil toplum kuruluşları etkisiz hale getirilmiştir. Çalışanların ücretleri yıllarca enflasyon karşısında erimişken, iş güvencesi ve çalışma şartları her geçen gün daha da kötüleşmiştir. Emekçi halk, haklarını aradığında, sadece hükümetin baskı mekanizmalarıyla karşılaşmakta, hiçbir güvenceleri olmadan işlerinden edilmekte, yasal olmayan uygulamalarla karşı karşıya kalmaktadır.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —