CHP-Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul İl Kongresi öncesinde alışık olmadığımız siyasal fotoğrafları izlemekteyiz. CHP Genel Başkanı çokta alışık olmadığımız İl Kongresini etkileyecek hamleler yapıyor. Yıllardır AKP veya sağ partilerde eleştirdiğimiz Genel Merkez odaklı siyaset artık bize de sirayet etmeye başladı. Ne yazık ki baskın Genel Merkez politikaları partide farklı ses çıkmasının önünde çok büyük bir barikat oluşturmaktadır. CHP İstanbul İl Başkanının adaylık açıklaması fotoğraflarını dikkatlice izlediğimde ise içim acıdı.
Geçmişte gerek SHP gerek CHP de yaşamadığımız görüntüleri izlemekteyiz. Eskiden İlçe Başkanları ve İlçe temsilcileri toplanır siyasal görüşlerine uygun İl Başkanı adaylarını kamuoyuna açıklarlardı. Çoğunlukla Baykalcıların ve Sol Kanadın adayları yarışırlardı. Şimdiki görüntülerde ise açıklama yapan mevcut il başkanının arkasına her ne kadar kendilerini yoldaş olarak ifade etseler de asker gibi dizilmiş ilçe başkanlarını görmek geldiğimiz merkeziyetçi yapının en güzel örneğidir.
CHP kamuoyunda yaratılan sanal başarı öyküleri çok alıcı bulmakla beraber bu konuları seçim süreci nedeni ile çok fazla tartışmaya açmadık. Ama artık yaşananları tartışmaya açmanın zamanı geldiğini düşünmekteyim. Öncelikle Belediye Başkan adayları ve Belediye Meclisi üyelikleri çok uzun süredir Merkez Yoklaması ile merkezden belirlenmektedir. Çok nadir olsa da Milletvekili adaylarının belirlenmesinde önseçim yapılsa da yerel yönetim adaylarının belirlemesinde çok uzun süredir önseçimin yanından bile geçilmemektedir. Acaba birileri kentlerin rantlarını kaybetmemek için mi bu yola başvurmaktadırlar.
AKP’nin rantçıları mı yoksa bizim partinin rantçılarımı belediye başkanı olsun seçeneği beni çok rahatsız etmektedir. 1980 Öncesinde hizmet olarak model olan CHP Belediyeleri ne yazık ki günümüzde sağ partileri örnek alarak rantları kendilerine ya da yandaşlarına aktaran yapıya dönüşmüştür. Sanırım merkez yöneticileri önseçim olduğunda halk için çalışan ve rantların halka dönmesini sağlayacak kişilerin Belediye Başkanı olmasından rahatsız olmaktadırlar. Ancak artık arı kovanına çomak sokmanın zamanı gelmiştir. Yerel Yönetimler parti yöneticilerinin ve Belediye Başkanlarının arpalığı olmamalıdır. 1980 Sonrasında yerel yönetimlerde egemen olan anlayış İstanbul başta olmak üzere büyük kentlerimizi yaşanmaz hale getirmiştir. 1989 Yerel seçimlerinde yapılan önseçimde Beyoğlu Belediye Başkanlığını ekip olarak kaybetmiştik ancak Belediye Meclisi Üyelerinin büyük çoğunluğunu bizim liste kazanmıştı. Ancak yolsuzluk söylentileri ayyuka çıkmaya başlamıştı. Tam da bu dönemde bizim listeden seçilen 3 Belediye Meclisi Üyesi ile Sinema Sevenler Derneğinde (Çiçek Bar) da karşılaştım.
Onlara masama oturmamalarını söylememe rağmen onlar oturmakta ısrar etmeleri üzerine onlardan hesap sormaya başlamıştım. Bunun üzerine bir tanesi adeta sırıtarak bana “Başkan ANAP götürdü biz götürmeyecek miyiz?” Dediğinde kan beynime fışkırmıştı. Çok yüksek bir sesle onları masamdan kovmuştum. Şimdi bakıyorum da partide yönetici konumunda olanların önemli bir bölümü bankamatik sahibi olmanın peşindeler. Sol olmanın en önemli ilkelerinden bir tanesi dürüst olmak ve halka hizmet etmektir.
İşte bu itirazlarımızı gündeme getirerek CHP İstanbul İl Örgütünden 3 binin üzerinde üyenin imzası ile önseçim yapılmasını talep ettik. CHP İstanbul İl Başkanından imzaları Parti Meclisine teslim edilmek üzere teslim etmek üzere randevu almamıza rağmen yaklaşık 100 kişi CHP İstanbul İl Başkanı tarafında 1 saatin üzerinde bekletildi. Israr ile haber göndermemize rağmen bize toplantıda olduğu haberini gönderiyordu. Daha sonra öğrendiğimize göre o dönemde İl Yönetim Kurulu üyesi olan İl Başkanının çok önemli (!) toplantı yaptığı bu İl Yönetim Kurulu üyesi süresi içerisinde istifa etmemesine rağmen belediye meclisi üyesi yapılmıştı.
Çok zorlamalar sonucunda İl Başkanı imzaları teslim almak zorunda kalmıştı. Ancak imzaları teslim alırken yaptığı konuşmada CHP örgütünün sağlıksız olduğunu o nedenle önseçim yapılmasının doğru olmadığını, İl Yönetiminin ve Genel Merkezin bu konuda çok birikimli olduğunu söylüyordu. Bu nasıl bir anlayıştı, bu örgüt İlçe Başkanını seçerken sağlıklı, İl Başkanını seçerken sağlıklı, Genel Başkanı seçerken sağlıklı fakat ilçesini ve İlini yönetecek olan Belediye Başkanı ile Belediye Meclisi Üyelerinin seçimini yaparken sağlıksızdı. Bana göre bu kafalar sağlıksızdır hatta sorunludurlar. Aslında amaç belliydi kent rantlarını kaptırmamak. Aynen yıllar önce Süleyman Demirel’in “GAP’ı gaptırmam” dediği gibi rantları kaptırmamak amaçlanıyordu. İstanbul İlçelerinde insanlar Belediye Başkanı ve Belediye Meclisi Üyesi yapılmak üzere domino taşı gibi ilçe ilçe kaydırıldı. İlçe Belediye Başkan Adaylıkları ise yöneticiler arasında paylaşılıyordu. Bu arada bizim önseçim için topladığımız imzalar bir türlü Parti Meclisi gündemine gelmiyordu. Bunun üzerine parti içerisindeki bir kliğin emir eri gibi davranan İl Başkanına imzaların akıbetini sorduğumuzda ise “Ben o imzaları Genel Başkan Yardımcısı Oğuz Kaan Salıcı’ya teslim ettim” yanıtını almıştık. Bunun üzerine arkadaşlarımızın bu konuda teslim evrakını sorduklarında ise aldığımız yanıt hem çok üzücü hem de düşündürücüydü. Bu kliğin temsilcisi olan İl Başkanı “imzaları Oğuz Kaan Salıcı’ya elden teslim ettiğini” söylüyordu. Ülkeyi yönetme iddiasında olan partimizin geldiği durum çok vahimdi. Bu tür evraklar için herhangi bir kayıt tutulmuyordu. En ufak bir kurum bile daha ciddi bir yönetim anlayışı ile gelen ve giden evraklarını kayıt altına alıyorlardı.
Yerel seçimlerde Belediye Meclisi Üyeliğine aday adayı olan üyelerimiz ile adeta dalga geçilmişti. Üyelerimizden aday adayı olması nedeni ile yüklü paralar alınmış ve onlar ile sözde mülakatlar yapılmıştı. Hatta bu mülakata katılan üyelerimizin anlattığına göre mülakatı yapan çok yetenekli İl Yönetim Kurulu üyesi aday adayı olan arkadaşların yüzüne bile bakmadan sorular sormuş ve önündeki kağıdı karamakla meşgulmüş. Ancak partimizde yönetime gelmiş bulunan bu kliğe mensup kişiler birçok ilçeye aday olarak serpiştirilmiş, onlardan aday olması karşılığında herhangi bir ücret almamıştı. Parti yöneticileri üyelerine karşı dürüst olmak zorundadır.
Kadın arkadaşlarımızın İstanbul fatihi olarak göstermeye çalıştıkları İl Başkanı’nın etkili olduğu İstanbul’daki atamalar sonrasında seçilen bir tane bile kadın Belediye Başkanı olmamasının düşünülmesi gerekir. Hatta Belediye Meclisi Üyeliklerinde toplumun yarısını oluşturan kadınların ne kadar temsil edildikleri de ayrıca sorgulanmalıdır. Zeytinburnu İlçesinde cinsiyet kotasına uyulmadığından hiçbir kadın partilimiz yönetim organlarında kendilerini temsil edememişlerdir. Karar verme yetkisinde olanlar ise bu durum karşısında suspus olmuşlardır. Aslında “eril siyasetin” oyuncağı olan kadın politikacılar en çok siyaset yapan kadınlara zarar vermektedirler. Sahte kahramanlar İstanbul seçim sonuçlarını kullanarak rant devşirmeye çalışmaktadırlar. Kafamızı önümüze eğip HDP’nin desteği olmasaydı kaç Belediye Başkanlığını kazanabilirdik bunu düşünmemiz gerekir. Her ne kadar HDP desteğini parti yöneticileri mahcup tavırlar ile kabul etseler de HDP; Demokratik Türkiye yaratmanın sorumluluğu gereği olarak CHP adaylarına destek vermiştir. Bu arada gecesini gündüzüne katarak çalışan, oy pusulaları üzerinde günlerce yatarak nöbet tutan örgüt emekçileri İstanbul seçimlerinin gerçek kahramanlarıdır.
Demokrasi havarisi gibi gözükmeye çalışan mevcut İl Başkanı İlçe Kongrelerinde antidemokratik olarak yapılan blok liste oylamalarında da yine suskunluğunu korumuştur. İlçe Kongrelerindeki Blok liste oylamalarının tamamına yakını taraflı divan başkanları tarafından kabul edildiği (tüzüğe aykırı olarak) ilan edilmiştir. Tüzüğümüze göre salt çoğunluk gerektiren oylamalar kabul edenler veya etmeyenler şeklinde oylanamaz. Öncelikle blok liste önergesini kabul edenler oylanır kabul oyları salt çoğunluğu bulmaz ise ret edilmiş sayılır. Bu konuda bilgisi olmayan veya kasıtlı olarak öyle davranan divan başkanı olarak gönderilen Lider Vekilleri (yasal adları Milletvekili olan) İlçe Kongrelerini tartışma alanına çevirmişlerdir. Hatta Beyoğlu İlçe Kongresinde blok liste oylamada salt çoğunluk aramayan divan Başkanı olan Lider Vekili daha sonra düzenlediği tutanağa yapılan itirazlar sonrasında salt çoğunluk sağlandığını yazmıştır. Bu duruma 2 Divan Kurulu Üyesi muhalefet şerhi koymuşlardır. Tabi ki parti içi demokrasi sadece yazdıklarımdan ibaret değil. Ancak gündem ile bağdaştığından dolayı sadece bunları paylaşmak istedim.
Sevgili İl delegesi yoldaşlarım CHP 1965 sonrasında tercihini yaptığı “ortanın solu” ve daha sonrasında benimsediği “Sosyal Demokrat” çizgiden sapmamalıdır. “Temiz toplum, temiz siyaset” yaratmak hepimizin önünde tarihi bir sorumluluktur. Ülkemizde ve partimizde “emeğe saygılı bir yönetim” belirlemek siz yoldaşlarımızın önünde en önemli görevdir. “Öğrenilmiş çaresizliğe” hayır.