Münir Aydın

Tarih: 24.02.2017 00:00

İktidar yalakası gazeteci müsveddeleri

Facebook Twitter Linked-in

İktidar yalakası gazeteci müsveddeleri
Türkiye’nin olağanüstü dönem yaşadığı günümüzde yine OHAL ilan edilmiş, yine demokrasi rafa kaldırılmış durumdadır. Ülkemizin batısı 100 yıla yaklaşan cumhuriyet döneminin neredeyse üçte ikisini; doğusu ise neredeyse tamamını olağanüstü rejim koşullarında yaşamıştır.
 
Ülkeyi yönetenler başarısızlıklarını örtmek için sürekli olarak sanal düşmanlar yaratarak ya da olduğundan fazla abartarak demokrasi dışı olağanüstü yöntemlere başvurmuşlardır. Kamuoyunu da bu konuda kolayca terörize edebilmişlerdir. Derin devletin yarattığı bu düşman dönemin koşullarına göre kürtler, aleviler, zaman zaman İslamcı akımlar ya da komünistler veya solcular olmuştur. Gerçek olan şudur ki devleti yönetenler koltuklarını korumak amacı ile sürekli çatışma kültürünü besleyerek ve körükleyerek koltuklarını koruyabilmişlerdir.
 
15 Yıla yakın süredir siyasal iktidar ile kol kola, omuz omuza, kardeş kardeş ülke kaynaklarını paylaşan eski ortak bir gecede FETÖ/PDY örgütü olmuştur. Bu nedenle olağanüstü hal (OHAL) ilan edilmiş, bu yapılanma ile uzaktan yakından ilgisi olmayan solcu, demokrat, alevi ve kürt kökenli devlet görevlileri görevden alınmışlardır. OHAL kapsamında çıkarılan KHK’lar ile birçok gazete, dergi, radyo ve televizyon kanalının yayınına son verilmiştir. Ancak bu örgüt ile kucak kucağa olan iktidar partisi mensuplarından hiç kimse soruşturmaya dahi uğramamıştır. Hatta ülkeyi yönetenler bu olayı Allah’ın lütfu olarak görmüşlerdir. Bu dönem yargı açısından tarihimize kara leke olarak geçecektir.

İslamcı örgütlerin yaptığı kitle katliamları ise azarak devam etmektedir. Suriye’nin bu hale gelmesinde başrolü oynayan siyasal iktidar İslamcı katillere ülkemizde kol kanat germiştir. Şimdilerde ise bu kesimler ile mücadele ettiği iddiası ile yurt dışında operasyonlar düzenlemektedir. Aslında yurt dışına gerek yok bunların neredeyse tamamı yurt içindedir ve siyasal iktidar bunları isim isim bilmektedir. Hatta bunların tedavi edildikleri güney illerimizdeki hastane kayıtlarına bakmak bile yeterlidir. Bu katillerin dönemin Başbakanının söylediği gibi öfkeli gençler olmayıp birer azılı katil olduklarını zaman göstermiştir. Ankara Garında 10 Ekim 2015 tarihindeki hain saldırı sonrasında bu olayı yapanların kim olduğunu bile bile dönemin Başbakanı “kokteyl örgüt” tanımlaması yaparak hedef saptırmak istemiştir. 

En son olarak 31 aralık 2016 gecesi bu gözü dönmüş islamı kullanan dinci faşistler Reina adlı gece kulübünde katliam yapmışlardır. Bu iktidar döneminde ülkemiz sınırları bu katillerin rahatlıkla gelip gidebildikleri yolgeçen hanına dönmüştür. Dine inanan gerçek dindar kesimin bu dinci katiller ile artık hesaplaşmalarının günü gelmiş hatta geçmektedir.Türkiye de sistemi değiştirmeye yemin etmiş bu kadrolar; en son olarak anayasa değişiklikleri ile ilgili kanun teklifini meclisten geçirmiş ve referandum süreci başlamıştır. Bu değişikliler ile demokrasinin gelişeceği yönetenlerin rahat karar alacağı iddia edilmektedir. Ancak AKP iktidarı 15 yıllık iktidarları süresince
1 Mart 2003 savaş teskeresi dışında hiçbir kanunu meclisten geçirmekte zorlanmamıştır. Bu durum aslında koca bir yalandır.
 
 Anayasalar vatandaşın haklarını devlete karşı savunan toplumsal uzlaşma metinleri olması gerekirken, ülkemizde 12 eylül 1980 ve sonrasında adeta devleti vatandaştan korumak üzere düzenlenmektedirler. Bunu da demokratik sistemin güçlendirilmesi adı ve yeni Türkiye gibi saçma sapan vizyonlar ile kamuoyuna sunmaktadırlar. Yeni Türkiye de gazeteciler tutuklu, radyo ve televizyonların yandaş olmayanları kapatılmış, gazeteler maliye baskısı altında olduklarından iktidar yalakası gazeteci müsveddelerini çalıştırmak zorunda kalmış, yazarın kitap yazmaktan korktuğu, yayınlanmamış kitapların baskı aşamasında yasaklandığı, en önemli toplumsal olaylarda çok acil yayın yasağının getirildiği ve sosyal medyaya erişimin kısıtlandığı, eğitimin bilimsel ve teknik eğitim yerine dinselleştiği, en ufak hak arama taleplerinin polis tarafından zor kullanılarak engellendiği, adaleti sağlamak ile görevli yargının yurttaşların yerine sadece tek bir kişiyi koruma kalkanı altına almaya çalıştığı ülkeye yeni Türkiye değil desek desek ortaçağ Türkiye’si diyebiliriz.

Böyle bir ortamda yapılan “OHAL anayasası” değişikliklerine 12 Faşist cuntasının anayasasına hayır dediğimiz gibi hatta çok daha gür bir ses ile HAYIR diyoruz.
Bu sayımızda aslında OHAL’de diyerek ülkemizin fotoğrafını çekmeye çalıştık. Umarım gelecek kuşaklara OHAL’siz bir ve demokratik bir Türkiye bırakırız.
Gelecek sayıda görüşmek üzere, sevgi ile kalın.
Münür Aydın 
Ölçü Yayın Editörü

 

Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —