Türkiye İşçi Partisi (TİP) Sözcüsü ve İstanbul Milletvekili Sera Kadıgil, partisinin düzenlediği halk buluşmasında Adalar halkıyla bir araya geldi. İlk olarak Büyükada esnafını ziyaret eden Kadıgil, daha sonra Heybeliada’da yurttaşlarla buluşarak söyleşi düzenledi.
Heybeliada El Faro Kafe’de düzenlenen söyleşide yurttaşların sorularını yanıtlandıran Kadıgil, Türkiye gündemine dair açıklamalarda bulundu.
‘EN KIRMIZI ÇİZGİLERİMİZDEN BİRİSİ LAİKLİKTİR’Kadıgil, lâiklik sorununa dair de değerlendirmelerde bulundu. “Türkiye İşçi Partisi olarak önümüze koyduğumuz en keskin, en kırmızı çizgilerden birisi lâikliktir” diyen Kadıgil, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Şu anda biz çocuğumuzu gönderecek bir okul bulamıyorsak bu ülkede laiklik olmadığı için bulamıyoruz. Çünkü sistematik olarak kapatıyorlar. Köy okullarını bilerek kapatıyorlar. O okullardaki çocuklar kilometrelerce yol gidip şehir merkezlerinde Ensar gibi, TÜRGEV gibi dini vakıfların yurtlarına mahkûm kalsınlar diye kapatıyorlar. İmam hatip liseleri 20 senede 7 kat arttı. Doğru düzgün bir tane lise kalmadı İstanbul’da!
‘ÇÖKÜŞÜN NE KADAR BÜYÜK VE SİSTEMATİK OLDUĞUNU DAHA NET GÖRÜYORUZ’
Konuşmasına “Neden bu kadar berbat bir ülkede yaşamaya mahkûm edildik” sorusunu yanıtlandırarak başlayan Kadıgil, Anayasanın, “Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir” maddesiyle başladığını hatırlatarak, “Aslında yaşadığımız çöküşün ne kadar büyük ve sistematik olduğunu hep birlikte çok daha net değerlendirebiliyoruz. Demokrasiden başlayalım çünkü en komiği orası” diyerek şunları söyledi:
‘BÜTÜN DEVLET KURUMLARINDAN ERDOĞAN FOTOĞRAFLARINI İNDİRDİĞİMİZİ HAYAL EDİYORUZ’
Ben size şu sözü verebiliyorum. TİP ne yaptırmayacak mesela? Dinci partiler İstanbul Sözleşmesi geri gelmesin diye uğraşırken buna mırın kırın edilmesine asla izin vermeyecek. TİP de Emek ve Özgürlük İttifakı da, biz buna izin vermeyeceğiz. Yine herhangi bir alanda sorun olduğunda, müstakbel iktidarımız patronperver bir yasa tasarısıyla geldiğinde o tasarının kolay kolay geçip gitmesine asla izin vermeyeceğiz. Biz şu anda tek başımıza bir şey yapabilecek güçte değiliz, bunu biliyoruz. Ama şunu da biliyoruz, eğer bizim kadar inanmış insanı, 20 kişiyi daha o meclise göndermeyi hep birlikte başarabilirsek, emin olun yaptırmayacağımız çok fazla şey olacak.
Biz kendimizi şöyle motive ediyoruz, sizlerin de öyle motive etmesini istiyorum: Hangi partiden olursanız olun, önümüzdeki dönem en geç mayıs ayında hep birlikte el ele verip bütün devlet kurumlarından, ilkokullardan, tapu dairelerinden o Recep Tayyip Erdoğan fotoğraflarını tek tek indirdiğimizi hayal ediyoruz. Gerçekten hayal ediyoruz. Biz çok kalabalığız, bunu yapabiliriz. Başka neler yapabiliriz mesela? Çocuklar okula aç gidiyor, bebeklere mama alamıyor şu an anneler bu ülkede. Bu devletin bir tane mama üreten fabrikası olmaz mı? Neden bu devletin bir tane bebek maması üreten fabrikası yok? Neden sadece kâr amaçlı üretiyoruz bunu?
‘ASIL HIRSIZLIĞI YAPANLAR DEVLETİN ÜZERİNE ÇÖREKLENMİŞ DURUMDA’
Biz size geçmiş bir hayal satmıyoruz, bilakis çok net çok açık bir ekonomik sistemden bahsediyorum ben şu anda. Sosyalizm dediğiniz aslında ekonomik ve ihtiyaçlarımıza göre üretim yapmamızla ilgili bir sistem.
Biz neden suya, elektriğe para veriyoruz? Bizim derelerimiz yağmalıyorlar değil mi? Yapan şirket, dağıtan şirket. Ben evde elektrik kullanıyorum, şirkete para ödüyorum. Peki devlet ne yapıyor? Faturanı ödeyemediğin zaman kamu davasından yargılanıyorsun ‘hırsızlık’ diye. Asıl hırsızlığı yapanlar devletin üzerine çöreklenmiş durumdalar.”
“Demokrasiyle uzaktan yakından alaka kalmamış durumda. Çünkü tam olarak bunu hedefleyen bir iktidar geldi ve 20 yıldır bizi tek başına yönetiyor. Demokrasi herkesin 5 yılda bir oy vermesi ve günün sonunda çoğunluk ne diyorsa onun olduğu şey değildir. Zaten bizi bu yaklaşım mahvetti. ‘Ben yüzde 51 aldım, bundan sonra canım ne isterse onu yapacağım’ anlayışı bizi bugünlere getirdi. İnsanlar konuşmasın diye dev bir medya ablukası başlattılar.”
‘İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ ‘HUKUK DEVLETİ’…’
Kadıgil, konuşmasının devamında hukuk sistemine olan eleştirilerini şu sözlerle dile getirdi:
“Buna rağmen konuşmaya devam eden olursa diye yargı ablukası sazı eline aldı ve ağzını açana dava açıyorlar. Sadece bir senede 48 bin kişiye cumhurbaşkanına hakaretten dava açıldı.
Ben güya milletvekiliyim ama TBMM’den çok adliyelerde görev yapıyorum. Bunu övünmek için söylemiyorum, bu durumdan nefret ediyorum ama haftada en az 3 toplumsal davadayım. Bir dava toplumsal dava hâline gelmezse o davadan bir karar çıkma şansı olmuyor. Daha geçen perşembe günü 10 Ekim duruşmasındaydım. Ankara’nın göbeğinde IŞİD bombasıyla 103 insanı göz göre göre öldürdüler. Peşinden yaralılara ambulans yerine biber gazlarıyla gittiklerini unutmak mümkün değil.