Tarih: 10.05.2025 14:22

İTİRAZ EDEN “TERÖRİST”, YOLSUZLUK YAPAN “KIYMETLİ DOST”

Facebook Twitter Linked-in

Son günlerde iktidar çevrelerinden yükselen kardeşlik “barış, ve özgürlük” söylemi dolaşıyor ortalıkta. Neyin barışı, kardeşliği, huzuru ve neyin demokratikleşmesi? Sizin barışınız Silivri, kardeşliğiniz iktidar nimetleri, güçlünün zayıfı ezmesi, haklının haksızlıklarınızla baskı altına alınması yahu… 

Yaptığınız her şey faşizan uygulamaların kitabına yeni bir sayfa eklemekten başka bir şey değil. Halkın gözünün içine baka baka, aklıyla alay ediyorsunuz. Bunu, artık aptallar ve Merzifon Eşekleri bile yemiyor.

“Birlikte yaşam”, “toplumsal barış” diyorlar. Ama tek şartla: Onlar gibi düşünürsen. Aynı hizaya girersen. Sorgulamazsan, biat edersen… İşte size sunulan tek tip toplum modeli. Oysa bu ülke 85 milyonun vatanı. Tek bir kişi ve onun çevresi için değil, hepimiz için.

Demokrasi, seçmenin iradesine saygı duymakla başlar. Barış, adaleti tesis etmekle başlar. Siz bırakın barışı, memlekette korku rejimi kurmuşsunuz. İnsanlar çocuklarına gelecek kuramıyor, hak arayamıyor, konuşamıyor. Bu mudur sizin  “demokratikleşmeniz”?

Daha dün halkın oylarıyla seçilmiş belediye başkanlarını görevden alıp zindana tıktınız. Sandıktan çıkan iradeye kayyım darbesiyle el koydunuz. Bu mu demokrasi ve özgürlük? Yargı tek bir kişinin dudakları arasında; bağımsız mahkemeler hayal, adalet diz çökmüş durumda. Cezaevleri ağzına kadar dolu, öğrenciler demokratik haklarını haykırdığı için gözaltında. Gazeteciler, kalemini halktan yana oynattığı için terörist ilan ediliyor. Bu mu sizin barış anlayışınız?

Sokağa çıkan vatandaş tehdit altında, hakkını arayan işçiye cop, greve çıkan emekçiye yasak. Öğretmene "biz ne dersek onu yapacaksınız, öğrenciyi müşteri, okulları ticarileştireceksiniz" diyorsunuz, bilim insanına pranga vuruyorsunuz. Böyle bir düzenden, bu baskıcı iklimden ne barış, ne kardeşlik doğar ne de demokrasi. Buradan ancak otoriterliğin, korkunun ve sessizliğin büyüdüğü bir ülke çıkar.

Hasta mahkûmlar ölümle baş başa bırakılıyor, yaşamak lüks haline gelmiş. Emekli aç, işsiz umutsuz, gençler ülkeyi terk etmek için fırsat kolluyor. Tarikatlara, cemaatlere özel imtiyazlar, yolsuzluk yapanlara dokunulmazlık, hırsıza “bizdendir” diye kalkan. Bu mu adalet? Bu mu halkın devleti?

Uyuşturucu baronlarıyla kol kola, mafya babalarıyla aynı sofrada oturmak size göre şeref. Bilim insanına kelepçe, mafya liderine eskort gelenekselleşmiş... Kitap yazmak suç, doğruyu söylemek suç, düşünmek bile tehlikeli. Bu ülkede Silivri Cezaevi, fikri olan herkese açık bir tehdit oldu. AKP’nin adaleti buysa, bırakın adaleti; bu, doğrudan bir diktatörlük pratiğidir.

Kendi yandaşlarını devletin tüm kademelerine yerleştirip, liyakatli insanları hain ilan ediyorsunuz. Kim Erdoğan’ın karşısına çıkarsa, yaftalamaya, karalamaya maruz kalıyor. Bunun neresinde toplumsal barış, toplumsal mutabakat? Neresinde birlik? Neresinde birlikte yaşama kültürü?

“Barış” diyorsunuz, ama dilinizde sadece düşmanlaştırma var. “Demokrasi” diyorsunuz, ama halkın iradesini yerle bir etmekte ustasınız. Bu halk artık laf değil, yaşamak için bir umut diyor. Ama sizde yaşatmak ve yaşamak için ne icraat var, ne vicdan.

Bu ülkede barış gelecekse, önce sizin saltanatınızın, kibir kulelerinizin, hukuksuzluk düzeninizin yerle bir olması gerekiyor. Gerçek barış, halkın iradesine saygı duymakla, yargıyı bağımsızlaştırmakla, medyayı özgür bırakmakla, muhalifleri susturmamakla mümkündür. Aksi hâlde, ne barış olur bu ülkede, ne de demokrasi... Sadece kara bir iktidar gölgesi kalır geriye.

Bir tarafta manda yoğurdu, Medine hurması, kestane balı ve yulaf ezmesi, diğer tarafta kuru soğan, simit, bir lokma ekmeğe muhtaç halk yığınları. Halkın büyük bir çoğunluğu aç ve yoksulken; SARAYLARDA EJDER MEYVESİ VE MANDA YOĞURDU İLE BESLENENLERDEN KİMSE BARIŞ, EŞİTLİK VE KARDEŞLİK BEKLEMESİN… Ve unutmayın: Bu ülke sahipsiz değil!




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —