Tarih: 18.05.2025 19:25

Devrimci mücadelenin ve gazeteciliğin simge isminı kaybetmenin derin üzüntüsünü yaşıyoruz.

Facebook Twitter Linked-in

Odatv ailesi Çiçek ailesine başsağlığı dileklerinde bulundu ve sabır diledi.... Bizde sosyalist gazeteciler olarak “ışıklar yoldaşı olsun- ailesine sabır diliyoruz…”

Hikmet Çiçek’in cenazesi 19 Mayıs 2025’te Karşıyaka Camii’nden öğle namazını müteakip kaldırılacak. Çiçek, Karşıyaka Mezarlığı’nda rahmetli babasının mezarına (mükerrer) defnedilecek.

ÇİÇEK'İN DENİZ GEZMİŞ'LE SON GÖRÜŞMESİ

Hikmet Çiçek, Deniz Gezmiş'le silahlı mücadele konusunu içeren ve son diyalogları olacak konuşmayı şöyle anlattı: "Bir akşam Deniz, bizleri ODTÜ’ye çağırdı. Bir araç içine Deniz’i de alıp ODTÜ içinde tur atıyoruz. Deniz, yakında dağa çıkacaklarını, silahlı mücadeleyi başlatacaklarını söyledi. Nurhak öncesiydi. Kendilerine katılmamızı önerdi. Bizlerin de gelmemizi istiyordu. Aktan, Deniz’in önerisini kabul etmedi. Deniz’le vedalaştık. Onu son görüşümüz oldu."

Bizim 'Komün' üyeleri arasında Deniz’le son görüşen Aktan’ın kardeşi Altan İnce oldu. Deniz, Altan’a şöyle diyordu:

"Bunun abisi çok iyi bir devrimci arkadaşımdır. Onun ve arkadaşlarının da bizimle birlikte olmasını çok arzu ediyorum, onların bizim hareketin dışında kalmasını hiç istemiyorum."

ODTÜ’den şehir merkezine dönerken Aktan’a, Deniz’in önerisini neden reddettiğini sordum. “Biz de onlarla dağa çıkabilirdik” dedim. Aktan, Denizler’in yapmayı düşündükleri eylemin tam bir macera olduğunu ve başarı şansı olmadığını söyledi.

Deniz’in teklifini “maceracı” bulmuştuk, fakat birkaç ay sonra Türkiye tarihinin en büyük banka soygununu yapacaktık!

68 Kuşağı böyleydi işte!"

Odatv'nin acı kaybı: Hikmet Çiçek hayatını kaybetti - Resim : 1

BANKA SOYUNU DENİZLERİ KURTARMAK İÇİN MİYDİ…
Hikmet Çiçek, Aydın Çubukçu’nun Oradaydım belgeselinde Ziraat Bankası soygununu "Deniz Gezmiş'i kurtarmak ve devrimci hareketi yeniden canlandırmak" diye gerekçelendirmesine itiraz etmiş ve Odatv’ye bu konuda bir eleştiri yazısı göndermişti. O yazıda Çiçek, şunları kaydetti:
“Biz soygun hazırlıkları yaparken, "Deniz Gezmiş ve arkadaşları" henüz yargılanmaya bile başlamamışlardı…

ÖNCE PERİNÇEK’İN PDA’SI SONRA AYRIŞMA
“Halbuki durum bambaşkadır: Soygun, o zamanlar "Aktancılar" veya "Basın Yayın Komünü" diye anılan küçük bir devrimci gruba aittir. Aktan, ben, Nejat, Aydın (bir yıl sonra Hikmet) Basın Yayın Yüksek Okulu'na aynı yıl (1968) başlamıştık. Sonradan Hukuk Fakültesi'nden, ODTÜ'den, İzmir'den (vs.) katılanlarla büyüyen grup, Dev Genç coğrafyasındaki yeri ve lideri nedeniyle bu adlarla anılırdı. Önce 1969'daki Aydınlık bölünmesinde Doğu Perinçek'in PDA'sı safında yer almış, sonra "pasifist" diye suçlayıp 1970 baharında onlardan da kopmuştuk.

12 MART’LA GELEN YERALTI ÇALIŞMASI
“Böylece, ayrı ve bağımsız bir devrimci grup olarak yola devam edecektik (tipik sekt belirtileri gösteren grubumuzun eleştirisi ayrı bir konudur). 12 Mart darbesinden sonra okulda ve yasalda barınmak imkansız hale gelince yeraltına geçtik ve bu banka soygunu yaptık.
Dolayısıyla soygunun amacı ne "Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını kurtarmak", ne de Divan Pastahanesi'ni (olayın milimetrik bir ayrıntısını niye o kadar öne çıkardığını da anlamadım) satın almaktı.

ELİMİZDEN GELSE KURTARMAK İSTERDİK AMA…
“Sadece grup olarak varlığımızı sürdürmek ve o günkü söylemimizle proletaryanın partisinin örgütlenmesi ve devrimci çalışmanın yürütülebilmesi için gerekli finansmanı sağlamaktı. Onun için, "Aydın Çubukçu ve arkadaşları"nın "Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını kurtarma ve devrimci hareketi yeniden canlandırma" masalı, Aydın'ın nalıncı keserinin tarihi kendine, Deniz'e ve THKO'ya doğru yontmasının bir uydurmasıdır. Yanlış anlaşılmasın, hepimiz Deniz'i ve Mahir'i severdik, elimizden gelse kurtarmak da isterdik, ama bu güce sahip değildik.”

Videoyu Oynat

ERGENEKON’UN ‘TUTUKSUZ TUTUKLUSU’ ÇİÇEK
Ergenekon tutukluluklarına dayanak olan iddianame bir düzmece olduğu kadar sözde savcıların hataları, çelişkileri, absürtlükleri saklanamayacak derecede ortadaydı. O absürtlüklerden biri de Hikmet Çiçek’in tutukluluğu üzerineydi. Çiçek, Ergenekon davasında en uzun süre hapiste kalan sanıklardan biriydi. Avukatı Murat Hattatoğlu bir çelişkiyi fark etti. Tutuklandığı maddeden hakkında dava açılmamıştı. Hakkında dava açılan maddeden ise tutuklu değildi. O dönemde mahkeme başkanı olan Köksal Şengün bu durumu kabul etti ve talebi yerinde bularak Çiçek’İn tahliyesini talep etti. Ancak diğer iki üyenin karşı çıkmasıyla hep azınlıkta kaldı. Bu durum Şengün’ün görevden alınmasına kadar iki yıl sürdü. Daha sonra ise Çiçek’in tahliye talebi sürekli oy birliğiyle reddedildi. Hikmet Çiçek Silivri’de altı yılı “Tutuksuz tutuklu” olarak geçirdi.

FETÖ’CÜ HAKİMLERE, SAVCILARA MEYDAN OKUMA: ‘GİZLİ TANIKLAR’
Çiçek, Ergenekon duruşmalarında Vatan Partisi, Aydınlık, Ulusal Kanal yöneticileri ile birlikte esaslı savunmalar yaptı. Aslında yaptıkları savunmadan ziyade karşılarındaki FETÖ’cü hakim ve savcıları mahkûm etmekti.
Çiçek, 14 Aralık 2012 günü duruşmada, FETÖ kumpasının en önemli ayakları olan gizli tanıklar üzerine bir konuşma yaptı.
O konuşmada Ergenekon Hakim ve savcılarının güvenilir olarak saydığı gizli tanıkların foyasını ortaya çıkardı. Şunları söyledi:

GİZLİ TANIK MASALLARI
“Öcalan’a suikast görevi bana verildi. Kabul etmedim, benim yerime Yeşil gitti.” ( Gizli tanık Kıskaç)
“Veli Küçük köpeklerimi zehirledi, atımı kesti.” (Gizli tanık 15)
“Kola içirdiler, bademciklerimi aldılar.” (Gizli tanık Akdeniz)
“Hikmet Çiçek’le Davutpaşa cezaevinde birlikte kaldık.” (Gizli tanık Dilovası)
“Necip Hablemitoğlu’nun öldürülmesini Sami Hoştan ile Veli Küçük teklif etti.” (Gizli tanık C)
“Levent Ersöz’le Cemil Bayık Hezil çayında buluştu.” ( Gizli tanık İlkadım)
“Ordu müdahale etsin diye telgraf çektirdiler.” (Gizli tanık Kurşun)

UYDUR UYDURABİLDİĞİN KADAR
“Saddam Hüseyin’in ajanını ilaçla uyuttum, çantasını aldım.”
(Gizli tanık Aydos)
“Bombaları atmak için Muzaffer Tekin 500 bin dolar teklif etti.” (Gizli tanık 9)
“Cezaevinde başsavcının odasında birlikte rakı içerdik.” (Gizli tanık Hisar)
“Zar oynarım, yanık oynarım, pavyon alemine takılırım.” (Gizli tanık Poyraz)

SAVCILARIN MUTEBER TANIKLARI
Eski dilde “muteber”; saygın, değer verilen, itibarı olan, hatırı sayılır, inanılır, güvenilir anlamına gelir.
İşte yukarıda örneklerini verdiğim gizli tanıklar, Ergenekon savcılarının muteber tanıklarıdır. Bu dava gizli tanıkların yalanlarına dayanmaktadır. Heyetinizin önündeki en önemli “deliller” gizli tanık ifadeleridir.
Gizli tanık Deniz’in Şemdin Sakık olarak ortaya çıkması bu davanın kırılma noktası olmuştur. Rezalet ayyuka çıkmış ve birden mahkeme hızlanmıştır. Savcıdan esas hakkında mütalaa istemeniz bu sürecin sonunda olmuştur. 44 gizli tanığın 31’i dinlenmiş ve diğerlerine gerek bile görülmemiştir.

YALAN SÖYLÜYOR DİYENLERİ SUSTURDUNUZ
“Tanığın doğru söyleyip söylemediğine daha sonra mahkememiz değerlendirecektir.” Mahkeme Başkanı bu sözleri sayısız kez söylemiştir. Sıra hükme geldi fakat heyetinizden böyle bir değerlendirme görmedik. Hiçbir gizli tanık hakkında yalan beyanda bulunmaktan suç duyurusunda bulunmadınız. Tam tersine “gizli tanık yalan söylüyor” diyenleri susturdunuz, salondan attınız, haklarında suç duyurusunda bulundunuz. Demek ki siz gizli tanıkların söylediklerine dayanarak hüküm vereceksiniz. O yalanları esas alacaksınız.

BİR KOYUNDAN İKİ POST
“Tanığa, başka tanığın beyanı sorulmaz” diyen mahkeme, bir gizli tanığa başka bir gizli tanığın beyanını sorarak bu ifadeleri doğrultmaya çalışmıştır. Ve bunu sık sık yapmıştır. Hatta savcılar iddianamede bir koyundan iki post çıkarmaya çalışmışlar, Osman Yıldırım’ın söylediklerini gizli tanık 9 doğruluyor” diye yazabilmişlerdir.

CUMHURİYET’LE HESAPLAŞMA DAVASIDIR
“Adaletin, hukukun olmadığı bir davada savunmadan söz etmek maskaralıktır.” Kemal Tahir bir romanında kahramanına böyle söyletir. Sanki Silivri için söylenmiştir bu sözler. Silivri’de adalet ve hukuk yoktur. Bu dava bir hukuk davası değildir. Cumhuriyet’le hesaplaşma davasıdır. Bu dava toplumu sindirmek, susturmak, korkutmak için açılmıştır. Burada hukuk sadece bir alettir.
Mahkemenize zerre güvenim yok
Mahkemenize zerre kadar güvenim yoktur.
Bir katile “Bey” diye seslenen, onun küfürlerine tepki gösteren sanığa “Otur lan yerine!” diyen bir mahkemeye nasıl güven duyulabilir!
Sizin göreviniz önceden saptanmış bir kararı yüzümüze karşı okumak olacaktır. Saygılarımla, arz ederim.”

Kaynak Oda Tv




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —