Genel başkan Yapıcıoğlu’nun, 1990’larda terör estiren ve son olarak Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okan’ı öldüren Hizbullah’ı terör örgütü olarak görmemesi tepki çekmişti.
AKP ve MHP'den oluşan Cumhur İttifakı'na dahil olan Hür Dava Partisi (bilinen adıyla HÜDA-PAR) bir kez daha eleştiri oklarının hedefi oldu. İdeolojileri ve iktidara gelmeleri durumunda yapmak istedikleri ile büyük tepkiler toplayan partinin, Cumhur İttifakı'na dahil olması tartışmaları yeniden alevlendirdi.
Domuz Bağlı Cinayetler, İşkenceler... Bir Döneme Korku Salan 'Hizbullahçılar
HÜDA-PAR'ın Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Erdoğan'a destek vereceğini açıklamasının ardından özellikle 90'lı yıllarda domuz bağlı cinayetlere ve faili meçhullere imza atan Hizbullah'ı terör örgütü olarak tanımadığını dile getiren HÜDA-PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu'nun açıklamaları gündem olmuştu. Peki, zamanında İran'da yaşanan dini devrimden etkilenerek özellikle doğuda faliyetlerine başlayan ve 90'lı yıllarda vatandaşların korkulu rüyası haline gelen 'Hizbullahçılar' bugün Cumhur ittifakında yer almaları tehlike değil de nedir?
Onedio haber okuyucuları için derlediği dosya haberde Hizbullah'ın kuruluş amacını, faaliyetlerini ve işlediği cinayetleri yayımladı.
1979 yılında İran'da yaşanan dini devrimi benimseyerek faaliyetlerine başlayan Hizbullah, 80'li yıllarda gerçekleşen 12 Eylül darbesi ile birlikte cemaat tipi bir örgütlenmenin temelini attı. İran gizli servisi tarafından eğitimden geçirilen cemaat mensupları, ülkeye dönerek faaliyetleri yürütmek üzere yönetime geçiyordu.
Örgüt lideri Hüseyin Velioğlu'nun 1982 yılında kurduğu kitapçılarda faaliyetler yürütülerek örgüte üye kazandırılıyordu. 1987 yılında Velioğlu'nun 'İlim Kitapçısı'nı Batman'a taşıması ardından liderlik çatışmaları ve militanlık faaliyetleri hız kazandı. Örgüt içerisinde Fidan Güngör'ün kurduğu ilim faaliyetleri kolu ile kanlı çatışmalar yaşandı.
Hizb; Aynı görüşte, kalpleri ve yaptıklarıyla bir olan grup, küme, topluluk anlamına geliyor.
Hizb-ul Allah; Allah'ın partisi, Allah'ın taraftarı, Allah yolunda şeriat düzeninin tesisi için Hizbulşeytan'a karşı mücadele verenlerin birliği anlamındadır. Hizbullahi düşünceye göre; Hizbullah'a karşı olan, Hizbullah davasına sahip çıkmayan ve Hizbullah dışında kalan herkes kitap ehli olsun veya olmasın 'Hizbulşeytan' olarak nitelendiriliyordu.
İçeriğin Devamı Aşağıda
Terör örgütü Hizbullah'la ilgili ilk iddianamelerden birini hazırlayan savcılardan olan Yılmaz Aktaş örgütün yapısını ve amacını şu şekilde anlatıyor:
'Hizbullah/İlim örgütü, Güneydoğu menşeli ve mensuplarının tamamına yakınının Kürt kökenli olması nedeniyle yıllardır bilinenin aksine ırk olgusunu kabul etmez.
Hizbullahi düşünceye göre; 'İslam, insanı yükseltmek, onu toprak ve kan bağından kurtarmak için gelmiştir. Allah'ın şeriatının hâkim olmadığı, onunla mensupları arasındaki ilişkilerin Allah esasına dayanmadığı yer Müslümana vatan olamaz. Onun, İslam ümmetinin, İslam ülkesinin bir üyesi yapan akidesinin dışında bir milliyeti yoktur.'
'Akide bağı yerleştiğinde, aralarında mezhep ve akrabalık bağı olmasa bile, bütün müminler kardeştir. Milliyet, akide ve hayat tarzıdır. Milliyet, renk ve toprak asabiyeti geri kalmışlık, düşüklük belirtisidir. Allah Resulü, yaydığı pis ve iğrenç kokudan dolayı ırkçılığı kokmuşluk olarak nitelemiştir. Allah'ın seçilmiş milleti aralarında çeşitli milliyet, renk ve ülke farkları bulunan Allah'ın bayrağının gölgesinde yaşayan İslam ümmetidir. Ümmetin milliyeti akide, ülkesi darülislam, hâkimi Allah, anayasası da Kur'an'dır.
Hizbullah/İlim örgütüne göre; İslam'da inananlar bir ümmettir, yani bir bütündür. Renk, din, ırk farklılıkları önemli değildir. Önemli olan takva (İslam'a iman) inançtır. Milliyetçilik hareketleri ümmeti bölerek İslam'a zarar verir. İslam'da bir ırk diğer Müslüman bir ırka kesinlikle üstün değildir. Dolayısıyla milliyetçilik esasına dayanan; soyu, dili ve rengine göre muamele eden ve savaş açan kişiler, aynı zamanda Allah ayetlerine de savaş açmış olurlar.'
Aktaş'a göre örgütün amacı ülkede mevcut anayasal nizamı cihad (silahlı mücadele) yolu ile yıkarak yenine şeriat düzenine dayalı bir İslam devleti kurmak. Aktaş örgütün amacını şu şekilde özetliyor:
'Şeriat önce yaşanılan eve, sonra köye, ilçeye, ile, sonra Doğu ve Güneydoğu Anadolu'ya daha sonra da tüm Türkiye'ye getirilecektir.
Hizbullah/İlim'in amacı; Güneydoğu bölgesinde Kürt İslam devleti kurmak değildir. Asıl amaç bu bölgede Hz. Muhammed'in Medine dönemini andıran bir kurtarılmış bölge yaratarak tüm Türkiye'yi kapsayacak İslam devleti kurmaktır. Hizbullah/ilim örgütünün nihai hedefi de Asr-1 Saadet diye bilinen ilk İslam modelini ihya etmek suretiyle yeryüzündeki Allah hükmünü egemen kılmaktır.'
Terör örgütü Hizbullah, yukarıda anlattığımız bu özellikleri taşımayan herkesi kendisine düşman olarak gören bir örgüt olarak faaliyetlerini sürdürüyordu. Kendi isteği doğrultusunda hareket etmeyen bölge halkını, imamları ve aydınları hedef alan örgüt o dönemlerde PKK ile olan güç savaşını kazanmak için baskısını artırıyordu. Örgüt hedef aldığı kişileri korkunç işkencelerden geçirerek infaz ediyordu.
Örgütün infaz ettiği kişi sayısı hala net olarak bilinmezken, 16 Temmuz 1998 yılında Hizbullah tarafından kaçırılarak 38 gün işkence gördükten sonra öldürülen Konca Kuriş sembol isimlerden olmuştu.
İçeriğin Devamı Aşağıda
Kendisini 'İmanlı Feminist' olarak tanıtan ve 1987 yılında Nakşibendi tarikatıyla tanıştıktan sonra tarikattan ayrılarak 'Sadece Kur'an'ın söyledikleriyle 'İslami feminizm' kavramını dile getiren Kuriş'in cesedi, kaçırıldıktan 555 gün sonra işkence gördüğü evin bodrumunda bulundu.
Hizbullah, Konca Kuriş'in öldürülmesi ile ilgili sorumluluğu şu ifadelerle üstlendi:
'İslam düşmanı ve laik-feminist Konca Kuriş, Allah ve Kuran-ı Kerim karşıtı fiilleri ve söylemleri nedeniyle Hizbullah savaşçıları tarafından kaçırılarak üslerimizde sorgulanmıştır. Dinsiz laik TC'nin resmi din söylemleri ile talimatları paralelinde hareket eden ve siyonistlerce de kullanılan Konca Kuriş, Müslümanları şüpheye sevk edecek fiiliyatlara giriştiği için şeri hükümler gereği cezalandırılmıştır.'
İçeriği görüntüle
Dönemin Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan'ın o dönemlerde Hizbullah'a yönelik geniş kapsamlı operasyonları bulunuyordu. Düzenlenen operasyonlarda örgütün çok sayıda üst düzey yöneticisi ele geçirilirken, örgüt dökümanlarından edinilen bilgilerle Hüseyin Velioğlu, İstanbul Beykoz’daki bir villada kuşatıldı.
Beykoz’daki villaya düzenlenen baskında Hüseyin Velioğlu öldürülürken, Edip Gümüş ve Cemal Tutar sağ yakalandı. Ele geçirilen dökümanlardaki görüntüler vahşeti gözler önüne serdi.
İçeriğin Devamı Aşağıda
Örgütün darbe alması ardından Gaffar Okkan, hedef haline getirildi. Hakkında çok sayıda suikast ihbarı yapılan Okkan'a 24 Ocak 2001'de emniyet müdürlüğüne 500 metre uzaklıkta suikast düzenlendi.
20 tetikçinin 16 kalaşnikof silahla birlikte aynı anda düzenlediği saldırıda Gaffar Okkan'la birlikte 5 koruma polisi hayatını kaybetti.
Emniyet müdürlüğünün 500 metre yakınına 20 kişinin 16 uzun namlulu silahla nasıl geldiği ise sır olarak kaldı.
Güneydoğu'da 1991'den itibaren faili meçhul cinayetlere rastlanmaya başlandı. Diyarbakır'da, Mardin'de, Silvan'da, Gercüş'te, Nusaybin'de birileri günün herhangi bir saatinde sürekli tetiğe bastı. Enselerinden TAKAROV, MAKAROV ve STEN marka tabancalarla kurşunlananlar da bölgelerinde solcu, aydın ya da laik kişilerdi. Bu saldırılarda telaffuz edilen adres hep aynıydı: Hizbullah... Ya da başka bir deyişle 'devletin Hizbullahı: Hizbulkontra.'
Emekli Albay Arif Doğan, Mehmet Ali Birand'ın sorularını yanıtladığı programda 'Kontrhizbul' örgütünü kendisinin kurduğunu söyleyerek şu ifadeleri kullandı:
'Hizbullah örgütünün lideri olduğu iddia edilen Hüseyin Velioğlu'nun İstanbul Beykoz'da polisin 17 Ocak 2000 tarihinde yaptığı bir operasyonda ölü olarak ele geçirilmesi ile ilgili olarak 'Öldürüldü değil, orada çatışmada gösterildi. Daha önce öldürülmüştür. Hayatta pabuç bırakmaz orada'
Hizbullah-Derin devlet ilişkisini anlatan JİTEM'in kurucularından Binbaşı Ersever bir söyleşisinde şunları söylüyordu:
'Hizbullah'ın tetikçileri itirafçılar; Hizbullah ile bağlantıda olan iki kişi Alaattin Kanat ile Adem Yakın'dı. Bunların bize hep söylediği şu olmuştur; 'Hizbullah PKK'nın düşmanıdır. Düşmanımın düşmanı benim dostumdur. Güvenlik güçleri kesinlikle Hizbullah ile uğraşmasın, onun yolunu açsın'. Adamların dediği de oldu. Güvenlik kuvvetleri Hizbullah'ı koruyup güçlendirmişlerdi. Hizbullah'ın tetikçilerinin çoğu itirafçıdır.'
İçeriğin Devamı Aşağıda
Gazeteci Gökçer Tahincioğlu, 2019 yılındaT24'te yayımladığı haberinde yüksek yargıdaki FETÖ varlığı ve mahkeme heyetinde askeri hâkimin bulunması gibi gerekçelerle 100'e yakın Hizbullah yöneticisinin serbest bırakıldığını kamuoyuna bu ifadelerle duyurmuştu:
'Yüzlerce insanı vahşice yöntemlerle öldüren Hizbullah’ın üst düzey yöneticisi 34 ismin 2011 yılında Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin büyük tepki çeken kararlarıyla tahliye edilmelerinden 8 yıl sonra, cezaevlerinden 100’e yakın Hizbullah yöneticisinin daha serbest bırakıldığı, cezaevinde ağır cezaya mahkûm Hizbullah hükümlüsü kalmadığı ortaya çıktı. Anayasa Mahkemesi’nin 2018’de “heyette askeri hâkim bulunması yeniden yargılama nedenidir” kararı vermesinden sonra Türkiye’nin dört bir yanındaki mahkemelerin ağır suçlardan hükümlü olan Hizbullahçılar için “tahliye” kararı verdiği anlaşıldı.'
2011'de serbest bırakılan 34 üst düzey Hizbullah yöneticisinin kısa sürede kayıplara karıştığını belirten Tahincioğlu, 2019'da tahliye edilen hükümlü sayısının net olarak bilinmemekle birlikte 100’e yakın olduğunu yazmıştı.
Tahincioğlu, 30 Nisan 2022'de kaleme aldığı yazıda ise 'Tahliyeler bu isimlerle sınırlı değil zira toplam tahliye edilmiş Hizbullahçı sayısının Türkiye genelinde 400'ü aştığı söyleniyor. Kesin rakamı ise bilen yok.' diye yazdı.
Kaynak: Ruşen Çakır (Derin Hizbullah)