DEPREM RİSKİ, KENTLEŞME VE KENTSEL DÖNÜŞÜM

DEPREM RİSKİ, KENTLEŞME VE KENTSEL DÖNÜŞÜM

6306 sayılı Kentsel Dönüşüm Yasası yerel seçimlerle yine gündemimizde. Müteahhit kazanıyor, belediye kazanıyor, vatandaşın parası, yeşil alanlar sosyal donatı alanları bu ucube ile yitip gidiyor. Geniş bir araştırma yaptık.

Birçok üniversite hocamızla, bilim insanları ile nasıl bir kentsel dönüşüm olmalı ve hemen olmalı konusunu konuştuk. Ortaya çıkan manzara böyle… Esenler’deki Turgut Reis Mahallesi, Havaalanı Mahallesi, Kadıköy’de Fikirtepe Kentsel Dönüşüm projesi, Küçükçekmece, İkitelli Mallof İstanbul arazisi, Güngören, Tozkoparan Kentsel Dönüşüm projesi, Sulukule bunlara örnek olarak verilebilir. Bu projelerin tamamı alanın yoğunluğunu artıran rantsal projelerdir. Bu şekilde yapılan kentsel dönüşümler nedeniyle tüm kentin bina ve nüfus yoğunluğu artacak, mahalle kültüründen çok etrafı duvarlarla, Havaalanı Mahallesinde olduğu gibi ”Esenler Belediye Başkanı Göksu’nun Bulvarı” ile çevrilmiş siteler, komşuluk ilişkisi olmayan binalar üretilmiş olacaktır. 

Her depremden sonra gözler İstanbul’a ve İstanbul’un deprem riskine çevrilmektedir. İstanbul Büyükşehir Belediyesi envanterlerine göre İstanbul’ da 1.200.000 civarı bina bulunmaktadır. Bu binaların 260.000 adedi 1980 öncesine, toplamda 600.000 bina 2000 yılı öncesine aittir. 2000 yılı öncesi bu binaların ayrıntılı incelenmesi gerekmektedir. 

Neden bu binalar öncelikli olarak risklidir? Çünkü 2000 öncesi ne yapı denetim vardı ne de malzeme, işçilik ve yapım kalitesi vardı. Kaçak yapılan, projesine uygun olmayan, tuzundan arıtılmadan yıkanmamış yani işlenmemiş deniz ya da dere kumundan yapılan binalar bu riskli grubu oluşturmaktadır. Yapılan risk değerlendirmesine göre yaklaşık 300 bin binanın güçlendirilmesi ya da yeniden yapımı gerekmektedir. 1999 Gölcük ve Düzce Depremleri’nden sonra yıkılarak yeniden ya da güçlendirilen bina sayısı 600 bin bina içinde yeterli değildir. Peki, bu aşamaya bu kadar riskli binanın oluşumuna nasıl gelindi? Şimdi buna bakalım: 

YAPI STOĞUMUZ ÇOK YETERSİZ

1992 Erzincan, 1998 Adana-Ceyhan, 1999 Gölcük ve Düzce, 2003 Bingöl, 2010 Elazığ, 2011 Van, 2023 Kahramanmaraş Depremleri’ nden sonra yıkılan ya da hasar gören binalar Türkiye’ deki mevcut yapı stoğunun çok yetersiz olduğunu göstermektedir. Özellikle 11 ilde çok yoğun yıkım ve can kaybına neden olan Kahramanmaraş Depremleri sonrasında 50.000 civarı can kaybı, 230.000 civarı binanın yıkılmış ya da ağır hasarlı olduğu, 1.500.000 binanın depremden etkilendiği belirlenmiştir. 1992’ den bu yana geçen depremlerde can kaybımız ve hasarlı bina sayımız ne yazık ki yakın dönem savaşlardaki can kayıplarından fazladır. 

2000’Lİ YILLARDAN SONRA İSTANBUL BETONA BOĞULMUŞ

1950’lerde başlayan kötü merkezi yönetimler sonucu 1950 yılından 1985 yılları arasında ülkede ilk dönüşüm başlamış, kentlere göçle birlikte yoğun bir gecekondu kenti sarmıştır. Ülkeyi alt üst eden 12 Eylül faşist cuntasından sonra 1985 yılında plansız alanlara gelen imar afları sonucu, tek kat olan gecekondularla birlikte, gecekondular dahil kaçak apartmanlar ikinci kentsel dönüşümü oluşturmuştur. 2000’li yıllardan itibaren ortaya konulan ucube planlarla tüm İstanbul betona boğulmuş, AKP iktidarı resmen konut üretimini desteklemiştir. Üçüncü kentsel dönüşüm süreci olan bu süreçte çok katlı binalarla, plan değişikliği ile birlikte daha yüksek binalar yapılmış, toplanma alanları, yeşil alanlar, sosyal donatı alanları talan edilmiştir. Lüks siteler, yüksek katlı binalarla mahalle kültürü yok edilmiş, Erdoğan iktidarı halkı kapitalizmin ağır çarklarının içinde ezmiştir. 

KENTSEL RANTLARLA ŞEHİRLER BETON YIĞININA DÖNÜYOR

Dünyada deprem ya da savaş sonrası uygulanan çok güzel kentsel dönüşüm örnekleri varken Türkiye’ deki kentsel dönüşüm nedir ona bakalım: Kentsel dönüşümden faydalanarak ilave bina yapmak, dönüşümü ranta çevirmek, maddi durumu yetersiz halkı o bölgeden uzaklaştırmak dönüşümün sonucu olmuştur. Bunun için de öncelikli olarak dönüşüm alanı seçiliyor, varsa yanındaki boş arsalar da dönüşüm kapsamına alınıyor ve dönüştürülecek alanın imarı değişiyor. 

Diyelim ki dönüşümü yapılacak konut sayısı 1000 iken yeni bina sayısı 3000’e çıkıyor. Buyurun dönüşüme bakın. Tabi ki bu durumda ne yeşil alan kalıyor ne de sosyal donatı alanı. Kent daha da beton yığınına dönüyor. Bununla birlikte müteahhit kazanıyor, belediye kazanıyor. Başlangıçta vatandaş da kazandığını, aynı evini parasız şekilde dönüştürdüğünü sanıyor ama kendisinin de payı olduğu yeşil alan ya da sosyal donatıya bırakılması gereken alanını kaybediyor. Gelecek nesillere daha az yaşam alanı kalıyor. Site içinde lüks gözüken, güvenliği olan, asansörü olan bina da oturduğunu zannediyor ama bir zaman sonra mahallesinden, komşularından uzaklaştığını fak ediyor. 

Yakın zamanda merkezi hükümet rezerv alanlardan da söz etmekte, rezerv alanlara binlerce konut yaparak riskli binaları buralara taşımaktan bahsetmektedir.  Ancak bu bir kentsel dönüşüm olmaktan çok yeni konut alanları üretmek için kentsel dönüşümü kullanmak ve bu sayede yeni konutlar üretmekten başka bir şey değildir. 

Merkezi hükümetin sevdiği işlerden biri olan konut üretimi kenti yaşanılır kent olmaktan çıkarmakta, nüfus artımına, yeşil alanların yok olmasına neden olmaktan öteye gidememektedir. Bu tarz dönüşümlere çevremizde çokça örnek bulunmaktadır. Herşeye rağmen hemen dönüşüm ama yerinde dönüşüm.



  • Pazar 31.5 ° / 19.5 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Pazartesi 30.9 ° / 17.7 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Salı 27.5 ° / 16.1 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı