CHP Genel Başkanı Özgür Özel, tutuklu İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu için başlatılan il mitinglerinin dördüncü durağında Konya’da konuştu. Konya Kılıçarslan Meydanı’nda düzenlenen mitinge binlerce kişi katıldı. Özel Miting öncesinde Mevlana Türbesi’ni ziyaret etti.
Kılıçarslan Meydanı’nı dolduran kalabalığa seslenen Özel, Erdoğan iktidarını sert sözlerle hedef aldı, yargıya ve TRT’ye eleştiriler yöneltti, “darbe” suçlamasını yineledi.
Konya'da CHP'nin düzenlediği miting öncesi Konyalı bir grup yaşlı kadın, Ekrem İmamoğlu ve demokrasi için mitinge geldiklerini söyledi. Kadınlar, "İmamoğlu'nu kurtarmaya geldik" dedi.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel:
Ben sizleri sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Konya, güzel Konya, şefkatli Konya, kendine sığınanı kovmayan, kucak açan, kavrayan Konya, itmeyen, çeken Konya, kovmayan, çağıran Konya, uzak değil yakın tutan, bağrına basan Konya, sana geldik Konya, merhaba, merhaba, merhaba! Zalimin, zalimin, kibirinden sana sığındık. Kibirden, böbürlenmeden bıkan, yukarıdan bakanlara karşı, milleti oy zamanı baş tacı yapıp sonra unutanlara karşı, yukarıdan milleti karınca gibi görenlere, o milletin yanına geldik. Karıncanın kardeşi olmaya geldik Konya. Merhaba, merhaba, merhaba!
Bugün dostun evindeyiz. Adalet önünde düğmesi olmayan cübbesini ilikleyenlerle değil, Konya'nın vicdanıyla, hakkaniyetle gelecek bu topraklara. Buna inanıyoruz biz. Bugün Kılıçaslan Kent Meydanı'ndayız. "Konya'ya gideceğiz." dediğimizde, Kılıçaslan Kent Meydanı'nı istediğimizde şaşanlar, şaşıranlar, uyaranlar oldu. Dediler ki: "Kılıçaslan mı?" Dedik: "Evet." "Tayyip Bey bile artık kaçıyor oradan. Tayyip Bey İstasyon Meydanı'na kaçarken Kılıçaslan'da miting mi olur?" dediler. Olur dedik. Olur dedik. Çünkü biz Konya'ya inanıyoruz. Bir büyük adaletsizlikten Konya'ya sığınıyoruz. Konya'nın vicdanına, Konya'nın huzuruna, Hazreti Mevlana'nın huzuruna gidiyoruz. "Bağrına basar bizi Konya." dedik. Konya'ya, Konya'ya İstanbul'dan, Başakşehir'den, geçen hafta Mersin'den, Yozgat'tan, Samsun'dan, Maltepe'den, Saraçhane'den selam getirdik Konya'ya.
Yozgat'a, Yozgat'a gidince de, İstanbul'da Başakşehir'de toplanacağız deyince de, Konya'yı özleyince de dediler ki: "Oraları birilerinin kalesi. Orada toplanılmaz. Orada kalabalık olmaz." Bir şey de anlatalım. Ben siyasette kimseyi yuhalatmıyorum. Belli ki, belli ki yuhalatmak istiyorsunuz. O zaman bir kişiyi yuhalıyoruz. Volkan Konak rahmetli olup da onun arkasından söven, sayan Çatalca Müftüsü var ya, o namussuzu yuhalayın! Çünkü Konya bilir, ölenin arkasından iyi konuşulur. Ölenin arkasından beddua etmek, kötü konuşmak ona değil, kalanlara da ama en çok Yaradan'a saygısızlıktır. O yüzden sizden ricam, bu meydanda o saygısızlığı yapan dışında Yaradan'ın yarattığı kimseye, hiçbir siyasetçiye, hiçbirine yuh çekmeyelim. Biz buraya kavgaya değil, biz buraya kucaklaşmaya, helalleşmeye geldik! Yıllardır...
Konya'da yüzde yedi oy da aldık, dokuz aldık, çok aldık dedik, on bir, on iki oy aldık. Millet takdir etti, bir milletvekili çıkardık. Millet takdir etti, hiç belediye kazanamadık ama suçu hiç başkasına atmadık. Konyalı'ya çatmadık. Derdin, sorunun, kusurun kendimizde olduğunu bildik. Daha çok çalışacağız, mücadele edeceğiz, anlayacağız, kendimizi doğru anlatacağız dedik. 31 Mart seçimlerinde Konya'da bir olan biricik Tuzlukçu Belediyesi'nin yanına Akşehir'i eklerken, Seydişehir'i eklerken, Ereğli'yi eklerken, Cihanbeyli'yi eklerken hep, hep Konya'nın dört kapısında birer büyük ilçeyi alırken, artık adım adım Konya'da gönüllere girerken de kibre, kavgaya zerre kıymet vermedik. Geçtiğimiz gün miting için gezen aracımıza birileri kötü söz söyleyip önüne çıkıp olmayacak bir şey yapmışlar. Bunun telefonu geldi. İl başkanımız aradı. Dedik ki: "Asla büyütmeyin." Oradan çok sayıda haber geldi. Hatta şikayetçi bile olmayın dedim. Ama bir yandan, bir yandan bu kentin şehremini, bu kenti 31 Mart'ta Konyalıların emanet ettiği belediye başkanı tuttu dün, efendim haberler yalandır, CHP'nin uydurmasıdır, böyle bir şey, böyle bir şey yoktur demeye geldi. Sonra iş çıktı ki iki kişi elinde silahla havaya ateş edip küfürler edip olmadık bir iş yapmışlar. Bana sorarsanız, bana sorarsanız, eğer başkaca kusurları, başkaca tehlikesi, sabıkası yoksa o kişilerin dahi biz buradan gittikten sonra ben serbest kalmasını isterim. Kimse, kimse kötü olsun istemem. Kötülük yapana dahi, kötülük yapana dahi biz, biz dost elini uzatmaya, biz en fenasına bile dost elini uzatmaya hazırız, razıyız. Ama seçilmiş Mevlana'nın türbesine, ailesine ev sahipliği yapan bir belediye başkanına bizim görmezden geldiğimiz, duyurmadığımız, şikayetçi olmayalım dediğimiz bir vakayı yalan diye söylemek yakışmadı. Bunu da buradan açıkça ifade ediyorum.
31 Mart seçimleri Konya'da büyük bir başarıyı, büyük bir başarıyı yakalamasak da kabuğumuzu kırdığımız, dört köşesinden, dört kapısından birer büyük, kadim belediyeyi kazandığımız, önemli adımlar attığımız bir gün oldu. O gün 47 yıldır olamadığımız bir şekilde ekranlara baktığımızda gördük ki Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye'nin birinci partisi. Nüfusun %65'ini, ekonominin %80'ini yönetecektik. Bu büyük başarı, bizim 50 yıllık, 47 yıllık hasretimizi bitiren bu büyük başarı, Türkiye Cumhuriyeti'nde yerel seçimler tarihinin en büyük başarısı bize nasip olurken, Tayyip Bey de kurduğu partiyle ilk kez yenilgiyi, ilk kez ikinciliği tadıyordu. Orada, orada herkes gözünü Cumhuriyet Halk Partisi'ne çevirdi. O akşam seçim gecesi yaptığım ilk konuşmada, hepiniz şahitsiniz ki kibir değil, tevazu göstereceğimizi, bunu bir zafer olarak değil, bir görev olarak algıladığımızı, milletin aslında Cumhuriyet Halk Partisi'ne belki de bir yatırım kredisi verdiğini, nasıl yöneteceğini görmek istediğini söyledim.
"Kornolara basmayalım. Davullar çalmayalım. Bize yapılanları yapmayalım. Kimseyi rahatsız etmeyelim." dedim. Dedim ki: "Bu seçimin kazananı, bu seçimin kaybedeni yoktur. Kazananı millettir, Türkiye Cumhuriyeti'dir, herkestir." dedim. Ancak, hatta o gece, o gece, o gece şunu, şunu hatırladım, şunu hatırladım: Tayyip Bey'den rövanş almamızı bekleyenler vardı. Çok da hak etmişti. Örneğin referandum günü, daha itirazlar sürerken gevrek bir gülüşle: "Ata alan Üsküdar'ı geçti." demişti. Hakimlerin önünü kesmiş, hem alay etmiş, hem, hem yargıya istikamet vermişti. Daha son seçimde hatırlayın, seçimi kazanmışsın, evinin önüne otobüsü çekmişler. Çıkıp da: "Bir kusur ettiysek affola." demek, güzel sözler kurmak, herkesi kucaklamak yerine rakibiyle alay eden, ona bay bay diyen ve oradan, oradaki kitleyle rakibine alay eden bu üsluptan biz çok çekmiştik. Kimseye çektirmemeye, bize yapılanı kimseye etmemeye kararlıydık. Ertesi gün seçilen 412 belediye başkanımızı Ankara'ya topladığımızda onlara şunu söyledik: "Sizin elinizde, sizin cebinizde, sizin çantanızda birer anahtar var. Bu anahtar ne şehrin altın anahtarıdır, ne belediyenin kapısının, kasasının anahtarıdır. Doğru, dürüst yönettiğinizde, çalışkanca yönettiğinizde, yoksula, garibana sahip çıktığınızda, kentin ihtiyaçlarını gördüğünüzde, kimseyi ayırmadığınızda, kısacası halkçı belediyeciliği yaptığınızda o anahtar Cumhuriyet Halk Partisi'nin iktidarının anahtarıdır."