Gezi Davası'nın ilk duruşmasında tutuklu sanıklar Osman Kavala ve Yiğit Aksakoğlu ile tutuksuz sanıklar Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater ve Hakan Altınay savunma yaptı.
30. Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam eden yargılamanın ikinci gününde ise Taksim Dayanışması’ndan avukat Can Atalay ve Şehir Plancısı Tayfun Kahraman, savunma yaptı.
İddianamenin esas olarak toplumun en önemli olaylarını karalama örneklerinden biri olduğunu söyleyen Atalay, "Böylesine bir iddianame de savcılık bizile ilgili müebbet istiyor" dedi.
'SAVCILIĞIN ANAYASAL DÜZENDEN NE ANLADIĞINI BİZ ANLAYAMADIK'
Taksim Dayanışması'ndan Can Atalay, savunmasına şöyle devam etti:
"Sizin (heyet) dünkü yumuşak tavrınız, bu iddianamenin ağırlığını ortadan kaldırmıyor. Burada toplumsal hayata müdahale için yargının araçlaştırılmasını izliyoruz. Bunu Fethullahçı çetenin AKP ile nasıl yaptığını biliyorum. Karşı karşıya kaldığımız tehlikenin farkındayım.
İddianame esas olarak en onurlu toplumsal olaylarını karalama örneklerinden biridir. Bence bu, suç işleyen AKP-FETÖ suçunun en önemli kanıtlarından biridir. İddianame yamalı bohçadır. Savcılığın anayasal düzenden ne anladığını biz anlayamadık.
Anayasanın 8. Maddesi o tarih itibariyle son derece maharetli yazılmış bir madde. İddianame, anayasal düzenin diğer unsurlarıyla ilgilenmediği gibi hükümetin yükümlülükleriyle de ilgilenmemiş ve hiçbir şey dememiştir. Anayasal düzenden bahsederken 25. maddeyi, 28. maddeyi 33. maddeyi konuşmayacak mıyız? Anayasanın 2. ve 5. Maddesini konuşmayacak mıyız? Anayasanın maddesinin 26. Maddesini konuşmayacak mıyız? Anayasanın 33. maddesini, 34. Maddesini konuşmayacak mıyız? Anayasal düzenden bahsederken bu maddelerden konuşmayacak mıyız? Anayasanın 54. Maddenin bahsetmeyecek miyiz?
Anayasal düzenden bahsedeceksek, herkesin düşünce ve kanaatlerini yayma özgürlüğünü, örgütlenme özgürlüğünü konuşmayacak mıyız? Gezi direnişinin ortaya çıkmasına vesile olan en önemli bahislerden birisi olan sosyal güvence hakkından bahsetmeyecek miyiz? Anayasanın 60 maddesinden bahsetmeyecek miyiz? Mücella Yapıcı açısından kültür varlıklarını korumakla geçmiştir. Sendika kurma hakkı, sosyal haklar tamamıyla tavsiye edilmiştir. Sıradan vatandaşın hakkından bahsetmeden anayasal haklardan bahsetmek mümkün değildir."
'ORADA BULUNAN İNSANLARA TAARUZ EDEN POLİSLERDEN BAHSEDEN YOK'
Böylesine bir iddianame de savcılık bizile ilgili müebbet istiyor. Kendi tezinde cebir ve şiddet o kadar az ki türkiyenin dört bir tarafında kırılan camın öldürülen hayvanların cezasını bize kesmeye çalışıyor. 312. Maddeden beraat etsek bile bu nedenlerle 30-40 yıl ceza almamız isteniyor.
27 Mayıs 2013’te 2911 sayılı yasanın unsurları oluşmamıştır. Neden biliyor musunuz, çünkü yapmak istedikleri inşaat kaçak. Bizim itiraz ettiğimiz proje kaçaktır. İmar planı iptal edilmiştir. Yayalaştırma projesi dedikleri projede şirketin çalışanlarını memur haline getirip ağaçları kökünden söktüler. Mücella Yapıcı’ya saldıran o polis kimdi? O polisler kimdi? O polisler bugün nerede? Kimliği belli olmayan 50 erkek kimdi? İnsanlar buna itiraz etti. Kimlikleri belli değildi. Orada bulunan insanlara taaruz eden polisler ortada yok. Bunlardan bahseden yok.
Kusuruma bakmayın ama bana biri kıymetlendirme diye bir ifade gösterin. Savcılığın kıymetlendirme hakkı yoktur. Savcı bugün isterse ara kararda bunu açıklayabilir. Yeniden kıymetlendirme kabul edilebilir bir usul değildir. Ağırlaştırılmış müebbet isteyen bir savcı, hukuk fakültesi mezunuysa TMK7/2'nin unsurları oluşmamışken bize, Taksim Dayanışma'na ağırlaştırılmış müebbet isteyemez.İddianamede bir tane TMK7/e oluşmuştur diyebilir misiniz? Diyemezsiniz. Tek bir örnek gösteremezsiniz.
Bu kadar önemli bir toplumsal olayda onurla görevini yapmış olan, kuvvetle sözlerini söylemiş insanlara sizinle ilgili soruşturma 2013 yılında başladı diyor. 27 Mayıs gecesi başlayan ve başka bir krize dönüşen o mesele bizimle ilgili başka bir soruşturma açılmadığını kimse bize söyleyemez. Bize 15 Haziran’a kadar soruşturma açılmadığını kimse inandıramaz. Bu soruşturmada bir acayiplik var. Gezi öyle bir şey ki altı yıl geçti, eşitliğe özgürlüğe adalete olan özlemini ifade eder. İnsanların aşağıda barışma istediğinin bir göstergesi. Bu iddianame altı yıldır hiç bir şekilde karalanamamış bir toplumsal hareketi uluslararası bir komplo olarak göstermek isteyen AKP-Fethullahçı ortaklığının bir ürünüdür. Karalama çabasıdır. Kavala üzerinden bizi karalamaya çalışıyor. Bu rapor kim tarafından kim tarafından hazırlanıyor? Altında imza yok.
'İDDİANAME FETULAHÇI ÇETE İLE AKP İŞBİRLİĞİYLE HAZIRLANMIŞ BİR RAPORDUR'
Bu dosyadaki ilk işlem İstanbul'da başlamıyor. İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanı 1. Sınıf Emniyet Müdürü Mehmet Yeşilkaya’nın İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’ne yazdığı 15 Haziran 2013’te “Gezi Parkı Olayları” konulu bir yazı yazıyor. Yazı İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nde Nazmi Ardıç tarafından karşılanıyor. Bu Fethullahçı çetenin en örgütlü olduğu iki yerden biri. İddianamenin özeti, imzasız Fethullahçı çete ve AKP işbirliği ile hazırlanmış bir rapordur.
Gezi direnişini anlayamadığınız, anlamazdan geldiğiniz gibi, tıpkı AKP ve Fethullahçı çete gibi Taksim Dayanışması'nı da anlayamazdınız.
Taksim Dayanışması bir bütündür. Ben anayasal düzeni beğenmeyebilirim, eşitlikçi özgürlükçü bir anayasal düzen isteyebilirim. Ama mevcut anayasal düzen, Şehir Plancıları Odası neyse Beyoğlu Belediyesi de odur, diyor. Bu anayasal kuruluşların itirazları, devlet yönetimine katılma biçimleri suçlulaştırılamaz.
Taksim Dayanışması, afet toplanma alanını savunmuştur. Taksim Dayanışması budur. Savcılık bizimle değil Gezi direnişiyle ilgileniyor. Savcılık bağlı olduğu bakanlığın kullandığı fonu suç haline getiriyor, söyleyelim fon almak ve vermek suç değildir. Bunun üzerinden Gezi’yi karalamaya çalışıyor ve emperyalizmle alakalıdır demeye getiriyor. Söylüyorum bu fondan tek bir kuruş Taksim Dayanışması’na geçmedi. Ne benim ne Mücella Yapıcı ve ne de Tayfun Kahraman’ın cebine girdi.
Mimarlar Odası fon almaz ve kullanamaz. Adalet Bakanlığı fon alırken, buradaki insanlara fon kullandığı iddiasıyla suçlamada bulunuyor. Neden bunları araştırmıyor? Gezi direnişinde sokağa çıkan milyonlarca insanı dışarıdan fonlanan, finanse edilen garibanlar olarak göstermek kimsenin haddine değildir. Gezi’nin böyle kirletilmesini reddediyoruz.
'GEZİYİ FİNANSE ETMEK NE KAVALA'NIN NE TAYFUN'UN, NE MÜCELLA'NU-IN NE DE BENİM HADDİM DEĞİL'
Kuzey Ormanları’na AKM’ye sahip çıkışımız suç mudur? AKM yıkılmaya çalışılırken fotoğraf çekmemize izin vermediler. Sonra Gezi direnişi sırasında içine girip insanların çektiği fotoğraflarla suç duyurusunda bulunduk, tek birinden mi sonuç çıkmaz? İmza toplayarak itiraz ederek dilekçeyle devlet yönetimine katılmaya çalışıyoruz. Ben yediğim en güzel börekleri Gezi’de, en güzel dolmaları Gezi’de yedim. Savcılık Kavala’nın fon verdiğinden bahsetmezsin boşuna. Gezi’yi finanse etmek ne Tayfun’un ne de Mücella ne de benim haddim değildir. Kimse kusura bakmasın.
Savcılığa teşekkür ederim bizi bu kadar mahir gördüğü için. İştirakçısı olmaktan mutluyum. 28'inde taşeron işçi ve kollukla üzerimize saldıran, 30'undaki şafak baskınında, 31 Mayıs -31 Mayıs'tan ölü çıkmaması şanstır. 31 Mayıs akşamı itibariyle her bir kent yurttaşı kent meydanına itiraza geldi. Türkiye tarihinde bu kadar farklı toplumsal kesimin yan yana gelip kardeşleştiği başka bir örnek yoktur.
Taksim Gezi'si, kent merkezindeki son yeşil kamusal alan, afet sonrası toplanma alanı, tek boş alan, kent merkezinde farklı sınıfların karşılaşmasını mümkün kılan, evsizlere ev alan, canınız sıkıldığında para harcamaksızın vakit geçirebileceğiniz bir alan. Bu meta dışındaki alanın betonlaşmasına, sermaye düzenine tabi kırılmasına bir reddiyedir Gezi. Gezi direnişi, bu ağacı kesmek isteyenlere No Pasaran' (Geçit yok) çizgisi çekmiştir.
'GEZİ FAYININ KIRILMASINA BİZ DEĞİL SEBEP OLANLAR BELLİDİR'
Hükümet istifa demek suç mudur? Hükümet istifa sloganı meşru mudur? Diye sorarsanız, bir yurttaşın anayasal hakkı kadar, anasının sütü gibi helaldir.
1999 depreminde deprem dayanışması kurduğumuzda kimse bize anayasal düzeni yıkıyorsunuz diye bir suçlama yöneltmedi. Gezi fayın kırılmasına biz değil, sebep olanlar bellidir. Toplumsal bir fay hattı kırılmış, biz dayanışma gösteriyoruz. Buna ağırlaştırılmış müebbet mi istiyorsunuz?
Çok isim not aldım. Türkiye'de avukatlık böyle bir şey.
Türkiye'deki avukatlık geleneğimiz, Türkiye'nin yüz aklarından biridir. Tahir Elçi, 4 ayaklı minareye zarar vermeyin derken bir kurşunla öldürülmüştür. Türkiye'de tüm toplumsal mücadelelerde avukatlığın özel bir konumu olmuştur. Benim kendime ait gördüğüm avukatlık geleneği budur.
Biz para kazanmak için değil doğru bildiğimizi yapmak, toplumsal mücadelelere katkıda bulunmak için avukatlık yapıyoruz. 1908’in o sloganı gibi, istibdatın karşısına dikilen milyonlar gibi: eşitlik, özgürlük, kardeşlik ve adalet.
Mimarlar Odası avukatı olarak yaptığım işlerin bir bölümünü almış savcı. Ben sayayım:
2004'te 'NATO hukuka karşıdır, biz de NATO'ya karşı avukatlarız' dedik. Duruşma kapısında linç edilen aydınlarımızın, üstlerine gaz boşaltılan halkın yanında olmaya çalıştık.
2009'da IMF'nin toplantısının İstanbul'da yapılmasını istemedik. Emperyalizm suçlaması var ya, ondan diyorum. O dönemde tüm hakları ihlal edilen vatandaşların avukatlığını yaptık.Meselenin muhatabı olmamasına rağmen, kendisini muhatap haline getirmiş bir hükümete, seçilmiş olması hukuka aykırı, anayasaya aykırı davranma, hukuku bir araç haline getirme, insanlığın yüzyıllar içinde elde ettiği kazanımları çiğneme hakkı vermez. Hukuk konserve açacağı değildir! Gezi direnişini Taksim Dayanışması'na sıkıştırmak mümkün mü? Değil! Taksim Dayanışması hiçbir şiddet çağrısı yapmadan tercümanlık vazifesi yaptı. Fakat milyonlarca insanın sokağa çıktığı hali Taksim Dayanışması'na sıkıştıramayız, Taksim Dayanışması'nın gerçekliği bu değil.
'FETULAHÇILARLA DA EMPERYALİSTLERLE DE İŞ TUTANLAR BELLİDİR'
Ben Ocak 2014'ten beri bizim hakkımızda gözaltı kararı çıkarma planları olduğunu biliyorum. 16 Temmuz'da İBB'nin kararın durdurulduğuna dair bize tebliğ yok dediği yazısı var. Kadir Topbaş neden görevden alınmadı bilmem ama Fethullahçılarla da emperyalistlerle de iş tutanlar bellidir ve bizimle bunun bir alakası yoktur. Yiğit Aksakoğlu'nun fotoğrafını görmeden kim olduğunu hatırlamadık mesela. Ben Kavala'yı tanırım. Herkes gibi basından tanırım. Konuşmamızda bir tek para pul meselesi yok ki mahkeme kararıyla dinlenmiş bir sürü telefon görüşmesi var. Ben 2013 haziranı itibariyle Mısır'da şeriatçı Mursi ile darbeci Sisi arasında tercih yapmak zorunda mıyım? Mısır'da da Tunus'ta da ne şeriatçılardan ne darbecilerden yana değiliz.
'GEZİ BU MEMLEKETİN EŞİTLİK, ÖZGÜRLÜK VE ADALET UMUDUDUR'
Biz üçüncü tarafız: demokrasiden, eşitlikten tarafız. Parktaki pankartta yazdığı gibi, mahalleme, meydanıma, ağacıma, suyuma, toprağıma, evime, tohumuma, ormanıma, köyüme, kentime, bedenime dokunma. Ben sıradan bir vatandaş olarak, emeği ile geçinen bir yurttaş olarak kendi kaderime karar vermek istiyorum. Haklardan bahsetmeden kurallardan bahseden hukuk düzenine itiraz ediyorum. Türkiye'de hangi dili konuşuyor konuşsunlar, hangi inancı yaşıyor olsalar da, hangi görüşten olasalar da bu kadar kardeşleştiği başka bir pratik yaşamadık. Gezi'nin bu kadar güzel anımsanmasının sebebi budur. Gezi, insanın kendi kaderini eline alma iradesi, kararlılığıdır. Gezi, bu ülkenin Ortadoğu'nun karanlıktan çıkacağını ihtimalidir. Gezi, bu memleketin eşitlik, özgürlük ve adalet umududur.
TAYFUN KAHRAMAN: EYLEMLERDEN SONRA ÇALIŞTIĞIM KÜLTÜR BAKANLIĞI İLE ARAMIZA KARA KEDİ GİRDİ
Taksim Dayanışması'ndan Can Atalay'ın savunmasının ardından savunmasını yapan Şehir Plancısı Tayfun Kahraman, Gezi eylemlerinden önce Kültür Bakanlığı'nda çalıştığını hatırlatarak 'Eylemlerden sonra aramıza kara kedi girdi' dedi.
Savunmasına mesleki kariyeri ve kent için mücadelesini anlatarak başlayan Tayfun Kahraman, şöyle devam etti:
Ben 2000'li yıllarda şehir plancısı olarak göreve başladım. İlk yaptığım iş meslek odasına kayıt olmaktı. Meslek etiğini korumak adına iş yapacaksam meslek odasına üye olmalıydım. 2010 yılında Şehir Plancıları Odası İstanbul Şube Başkanı seçildim. Görevime devam ediyorum.
İddianamede yer alan Kültür ve Tabiat Kanunu'nu en iyi bilenlerdenim. Gezi eylemlerinden önce Kültür Bakanlığı'nda çalışıyordum. Eylemlerden sonra aramıza kara kedi girdi. Şimdi Mimar Sinan Üniversitesi’ndeyim. Bugün iddianamede yer alan Kültür ve Tabiat Varlıkları kanuna muhalefet suçunu en iyi bilenlerden biriyim. Çünkü Kültür ve Turizm Uzmanı olarak 5 yıl boyunca Kültür Bakanlığı'nda çalıştım.
Gezi nedeniyle Kültür Bakanlığı ile aramıza kara kedi girince ayrılmak zorunda kaldım. Mimar Sinan'da öğretim görevlisi olarak göreve başladım. Kent yönetimi ve şehir planlama tekniği üzerine öğrenci arkadaşlara birikimimi aktarmaya çalışıyorum. Öğrenci arkadaşlarımın bir kısmı burada ama hocaları meslek nedeniyle bu kürsü olduğundan onların nasıl bir cesaretle mesleğe atılacağını herkese sormak istiyorum.
'GEZİ ASLINDA TOPLUMUN VİCDANININ HAREKETİDİR'
İddianamede konu Gezi Parkı projesinin hukuki talebiyle başlayan ve bir araya gelen kurumların oluşturduğu, Taksim Dayanışması’ndaki TMMOB ve Şehir Plancıları Şubesi'ndeki görevlerimde bu süreçte yer aldım. Bir meslek insanı olarak Gezi Parkı ve Taksim Dayanışması nedir? Meslek odası yöneticisi olarak kent merkezinin son yeşil alanlarından birindeki ortaya çıkması muhtemel tahribata karşı süreç başlattık. Son yeşil alanlardan birinin yapılaşmaya karşı çabamız İBB tarafından gözardı edildi. Bu projeden vazgeçmeyip imar planları askıya çıkarıldı.
İdarenin nasıl katılımcı yöntem izlemediğini, bu nedenle bizlerin sadece hukuk yollarını ve davayı kullanarak katılım mekanizmasını çalıştırabildiğimiz alanda bizi görmezden gelmeye devam ettiği için de Gezi oldu. Gezi’de öngöremediğimiz bir şey oldu. Gezi toplumun vicdanı haline geldi. Toplumun vicdanı bazı yerlerde kabarıyordu, 1 Mayıs, Tekel, Emek Sineması, kürtaj gibi...
Fakat bizlerin orada gördüğü şiddet ve Taksim'in özellikle siyasal simge olma özelliğini de eklerseniz polis şiddetiyle birleşince Gezi ortaya çıktı.
Gezi aslında toplumun vicdanının hareketidir! Gezi, orada parkını yeşilini korumak isteyen, kent mücadelesi vermek isteyenlerin gördüğü ve Gezi, FETÖ’cülerin yaptığı kesin olan polis şiddetine karşı bir direniştir.
Bu süreçte pek çok dava açıldı. Semt sakinlerinden meslek uzamanları sivil toplumla beraber Taksim ve Gezi Parkı'na sahip çıkılmaya çalışıldı. Taksim Dayanışmasıyla birlikte Haydarpaşa gibi dayanışmalarla bu projelere karşı tutumumuz devam etti.
Kuzey Ormanları gibi bizler dışında semt sakinlerinin de katılımıyla pek çok dayanışma kuruldu.
Taksim Dayanışması 29.02.2012 de deklerasyonla kuruldu.Taksim Dayanışması'nın o dönemki bileşenleriyle birlikte bir dayanışma ve halkı bilgilendirme faaliyeti başlatılıyor. İddianamenin komikliği 50 kişi sadece çadırlarda kalıyordu ve 50 kişi üzerinden hükümeti devirmeye varacak kadar büyük bir organizasyon halinde olduğumuzu söylüyor.
Toplum vicdanını birden bire harekete geçirmek kolay değil ama böylesi 5 benzemezi bir araya getirip organize edebilecek bir yapı da dünyada yok. 5-6 kişiyle yapılan itirazlar 10 milyon insanı sokağa dökebilecek duruma 1 ayda mı gelmiştir? Savcılığın bizi bu kadar mahir görmesini anlamak mümkün değil.
Bizler, anayasayla tanımlanan TMMOB meslek örgütü olan şehir plancısı odası ve diğer meslek odalarıyla kamu adına takip ettiğimiz hukuki süreçlerden bir tanesini o gün gerçekleştirdik. O da 1/5000 koruma amaçlı uygulama alanının tadilatına karşı olmaktı. İtiraz konusu planlara karşı kamu adına hukuki mücadele sürdürüp kamu yararına kentleşmenin mümkün olduğunun altı çizilmeye çalışıldı. Taksim Dayanışması da bu amaçla oluşmuş yapılardan biridir.
'GEZİ, YAŞANAN OLAYLARLA BİRLİKTE KENDİLİĞİNDEN OLUŞMUŞTUR'
Gezi'yi büyüten unsur destek çağrıları değil, dönemin hükümetin gerilimi yatıştırmaktan uzak açıklamaları olmuştur. Gezi Parkı yaşanan olaylarla birlikte kendiliğinden oluşmuştur.
Bilinçli bir kurgu değildir. 10 milyon insana ne para yeter ne de organizasyon, iddianame başarısız bir senaryodur. Kusura bakmayın ama hiçbir senarist böyle bir protesto yazamaz. Taksim Dayanışması aracılığıyla hükümete yönelik altı talep vardır. Bu talepler son derece barışçı, makul ve olayları sonlandırıcı niteliktedir. Ancak kabul edilmemiştir.
O dönem siyasilerin açıklamasının ardından sonradan FETÖ üyesi olduğunu öğreneceğimiz polisin olayları tırmandırması hükümet tarafından soruşturulmak yerine kahramanlık destanı olarak adlandırılmıştır. Taksim Dayanışması tarafından yapılan açıklamalar demokratik hak talepleri, toplumsal sağ duyuya sahip açıklamalardır. Bu taleplerle ilgili darbeye teşebbüs suçlaması geliştirmek akıl dışıdır.
Bu süreçte Taksim Dayanışması bileşenleri olarak kamu malına zarar verilmesinde bir dahlimiz olmamıştır. Kimlerin gerçekleştirdiği de bulunmamıştır. Polisin müdahale etmesi Türkiye Barolar Birliği'nin o dönemde hazırladığı raporda bu provokasyon anlatılmıştır.
'KENDİNİ DÖVDÜREREK HÜKÜMET DEVİRMEYE ÇALIŞANLARIN DÜNYADAKİ TEK ÖRNEĞİ BİZİZ'
11 sayfalık analiz raporunda ne Taksim Dayanışma'nın ne de benim bahsim geçiyor. Hiçbir somut delile dayanmayan suçlamaları reddediyorum. İddianamede öne sürüldüğü gibi FETÖ mensuplarının orantısız güç kullanarak olayları büyüttüğü söylüyor ancak emri ben verdim diyen siyasilerden bahsetmiyor. Sadece kendi kendini dövdürerek hükümet devirmeye çalışanların dünyadaki tek örneği sanırım biziz.
İddianamenin ne kadar özensiz ve ciddiyetsiz olduğunu, Gezi parkını korumuya çalıştığımızı anlatmaya çalıştım. Bu iddianame Gezi'yi anlatmamaktadır. Gezi anti-emperyalisttir. Gezi, temsil eksikliği hissedenlerin tepkisidir. Gezi barışma, kucaklaşmadır. Gezi’den korkmayın. Geziden korkulacak bir şey yoktur."
MİNE ÖZERDEN: BÜTÜN SUÇLAMALARI REDDEDİYOR, BERAATİMİ TALEP EDİYORUM
Taksim Dayanışması'ndan Şehir Plancısı Tayfun kahraman'ın savunmasının ardından söz alan akademisyen Mine Özerden savunmasına başladı:
"Biz de hak temelli çalışan Taksim Dayanışması’nın paydaşlarından biriydik. Yayalaştırma projesine karşı gönüllü bir hak savunucusu olarak yapabileceğim her işe koşmaya başladım. 'Daha iyi bir Taksim, daha iyi bir proje, daha iyi bir gelecek istiyoruz' diye yola çıktık. 'Otoriter bir anlayışla tepeden bir proje istemiyoruz' diye devam ettik."
"Rant uğruna şehir betona dönmesin diye sürdürdük mücadelemizi. Taksim’in her kesimden insanın ifade alanı olmaya devam etmesi için çalıştım. Taksim birkaç rantçının değil, en çok emekçinin taraftarın, çocuğun, gencin, marjinalin, kedinin köpeğin, kuşun meydanı. Her kesimden insanın birbirine değmese de yaşayabildiği bir mekân Taksim. Bu nedenle topçu kışlasının yapılmasını elbette istemiyorduk.
Gezi onurlu ve toplumsal bir olaydır. Buradaki 16 kişinin omuzuna yüklenemeyecek kadar büyük bir harekettir. İddianamedeki diğer tapelere bakıldığında kentsel dönüşümle ilgili panel olduğu açıktır. Örneğin Yiğit Ekmekçi ile yaptığım konuşma Gezi ile ilgili değildir. Ancak o konuşmada sırf kaos sözcüğü geçtiği için bu kelime sanki Gezi ile ilgiliymiş iddianameye böyle girmiştir" diyen Mine Özerden, İddianamedeki suçlamaları reddederek beraatini talep etti.
YİĞİT ALİ EKMEKÇİ: GEZİ GİBİ KARIŞIK TOPLUMSAL BİR OLAYI ORGANİZE ETMEDİM
Akademisyen Mine Özerden'in ardından savunmasını yapan Aziz Nesin Vakfı yöneticisi ve Anadolu Kültür A.Ş.’nin yönetim kurulu üyesi Yiğit Ali Ekmekçi, Gezi eylemlerinde gençlere yapılan şiddete karşı çıktığını ama Gezi gibi karışık toplumsal bir olayı organize etmediğini söyledi. Anayasanın ve Türkiye’nin imzaladığı uluslararası anlaşmalara aykırı olmayan ve hiçbir suç içermeyen görüşemelerin suç olarak kabul edilmesini reddeden Ekmekçi, yöneltilen suçlamaları reddederek beraatini talep etti.
"12 Eylül’de üniversitelerden uzaklaştırılan akademisyenleri yeniden akademiye çağıranlardan biriyim. Eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanamadığı ülkemizde imam hatiplere dönük kat sayısı uygulamasına karşı çıktım. Aziz Nesin Vakfı yönetiminde görev yapıyorum. Anadolu Kültür A.Ş.’nin 2012 yılından beri yönetim kurulu üyesiyim. Gezi Parkı her zaman hayatımın bir parçası olmuştur. Gençlere yapılan şiddete karşı çıktım. Yanlış buldum. Gezi gibi karışık toplumsal bir olayı organize etmedim, finanse etmedim. Onunla ilgili hiçbir toplantıya katılmadım. Bu iddianamede yer alan 12 kişiyle hiç tanışmadım. Çiğdem Mater ile iki kez konuştum. Mine Özerden ile 85 kez görüştüm. 37 yıllık arkadaşım ile Osman Kavala ile birçok kez görüştüm. Bu görüşmelerden nasıl bir sonuç çıkarıldığını ve bunların iddianameye nasıl girdiğine anlam veremedim. İddianamede yer alan görüşmelerden bir tanesi yönetim kurulusu olduğum Aziz Nesin Vakfı’na yapılacak bağışla ilgili Ali Nesin ile yaptığım görüşmedir. Anayasanın ve Türkiye’nin imzaladığı uluslararası anlaşmalara aykırı olmayan ve hiçbir suç içermeyen görüşemelerin suç olarak kabul edilmesini reddediyor, bana yöneltilen suçlamaları kendime zul sayıyor, bütün suçlamaları reddediyor ve beraatimi talep ediyorum."
BAYRAKTAR: CEBİR VE ŞİDDET YOK
Duruşma savunmaların ardından tutuklu yargılanan Osman Kavala'nın avukatı Köksal Bayraktar'ın beyanlarıyla devam etti.
İlk kez söz Dr. Köksal Bayraktar şunları söyledi:
"Biz burada iddianame ve TCK'daki hükümeti karşı suçlarlar ilgili yargılanıyoruz. TCK'nın 312. maddesinde düzenlenen bu suçta önemli bir unsur vardır. Bu unsur Gezi eylemlerinde yoktur. Bu unsur cebir ve şiddet unsurudur. Önemli olan maddi cebirdir. Maddi cebirle ilgili Bakanlar Kurulu'nun üyelerinden birini rehin almak, Bakanlar Kurulu toplantısını cebir ve şiddetle engellemek gibi eylemleri sıralayabiliriz. Yani hükümetin görevini ifa edemeyeceğini belirten somut örneklerdir bunlar.
İddianameyi düzenleyen savcı 198 adet Gezi olaylarında meydana gelen olayları şiddetsiz eylem olarak niteliyor. Yani savcılık, gezi olaylarında meydana gelen olayları şiddetsiz olay olarak nitelemektedir. Madem böyle nasıl oluyor da 198 eylemde cebir ve şiddeti nasıl çıkarıyor. İddianame, "şiddet yok" diyor. O zaman TCK'nin 312. maddesinin içine nasıl gireceğiz? İstifa çağrısı, hükümeti eleştirme, hükümet aleyhine yayın ve gösteri yapmak TCK'nin 312. maddesine girmez. İddia makamı "bu eylemlerin bir aşamaya kadar başarılı olduğu, eylemlerin amacının AKP hükümetini ve Erdoğan'ı yıpratmak olduğu anlaşılıyor" diyor. Bu tamamen yanlıştır. Hiçbir zaman iddianamede 312. maddeyi ihlal edici bir fiil yoktur. Eğer 21. yüzyıldaki bir ceza yargılamasından bahsediyorsak sebebi ortaya koymak zorundayız, delilleri ortaya koymak zorundayız. Bu iddianamede bir plan yok, şiddeti meydana getirecek bir belge yok. Olmayan bir şeyi nasıl suç olarak ortaya koyarız?
Herhangi bir hareketin bir icra hareketi olarak lütfen derslerden hatırlayın kronolojik bir sıralama olmalı. Kronolojik yakınlık nerede? Olmayan şeyden nasıl suça gideriz? Bu iddianameyi başından sonuna kadar okuyun. Silah, dinamit, silahlı topluluk, manevra gibi tabirler var mı yok mu bakın, olmadığını göreceksiniz. O zaman nasıl 312. maddeden suçlama yaparsınız? Biri Silivri meydanında bu hükümeti devireceğim derse yargılanmaz, akıl hastanesine yollanır.
Gezi olaylarıyla mı Türkiye'de hükümet yıkılacak. Düşünürseniz bu fobi olur. İnsanlar rahat konuşamazsa, parklarda diledikleri gibi gezemez, gösteri yapamazsa hakları gece gündüz ihlal ediliyor demektir. Eğer Gezi olayları hükümeti düşürmeye elverişli olsaydı, dönemin Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç bizzat parka gelip, parktakilerle konuşup "mesaj alınmıştır" der miydi? Cebir olan ortamda bu olur muydu? Eğer öyle olsaydı dönemin başbakanı Kuzey Afrika'da seyahate çıkar mıydı? İddia makamı diyor ki "suç işleme iradeleri ortaya çıkmıştır.”
Lütfen suç işleme iradesini Gezi’de dolaşmak, poğaça götürmek ya da alkış tutmak olarak anlamayın. Buradaki irade Ankara'daki bakanlar kurulunu zorla devirme iradesidir. Öyleyse neden bu insanlar 7 sene sonra yargılanıyor. İçimizde düşünce özgürlüğüne emek vermiş üstatlarımız var. Sınırlılıktan sınırsızlığa geçilmiştir. Lütfen kavramlar soyut olarak ele almayın. Düşünce özgürlüğü sınırsızsa, TR'de dernek kurmak özgürlüğü de sınırsızdır. Toplanma özgürlüğü de sınırsızdır. Toplanma özgürlüğü düşünce özgürlüğünün devamıdır. Düşünce özgürlüğü sınırsız olup toplanma sınırlı olmaz. maddeyle ilgili cebir ve şiddetin olmadığı, hareketlerin elverişlilik ilkesine dahil olmadığına beyan ettik İddia makamı diyor ki, 312/2 de "bu suça bağlı olarak işlenen suçlardan dolayı bu iddianameye dahil olan sanıklar…" kedinin köpeğin öldürülmesi, otomobilin camının kırılması... Okurken mizah yazısı mı okuyorum dedim. Tüm bunlar 312/1 i işlemek için meydana getirilen suçlar mı?
Hükümet ortadan kalkmadı. Görevini yapamaz hale gelmedi. O halde biz tarihe karışan bir olayı 7 yıl sonra yargılıyoruz. 7 yıl sonra 7 yıl önce işlenmiş bir fiilden yargılanmaya kalkmak teknik hukuk açısından farz edilen suçu yargılamak demektir.
Müvekkilim Kavala 18 Ekim 2017'de gözaltına alındı. İddianamede var. Ama iddianamede olmayan şey 16 iddianamenin yazılmasını bekledi. 16 ay boyunca "benim suçum nedir" diye parmaklıklar ardında bekledi. Bu kişilerin adil yargılanma, belgelere ulaşma, masumiyet hakkını ihlal eden bir durumdur. 1 yıl 4 ay boyunca müdafiileri olarak 20 defa müracat ettik ama taleplerimiz reddedildi. Sonra nihayet 4 ay sonra huzurunuz çıkabildik. Yani Kavala gözatına alındıktan 20 ay sonra AİHM'in son kararı çıktı. TR'deki örgütlerden biriyle ilgili olarak bize çok benzeyen bir olay var. İlgili olayla ilgili şahıs 15 ay iddianamenin yazılmasını beklemiş. Biz 16 ay bekledik. İlgili kararda AİHM'de ilgili kişiler 18 ay sonra mahkemeye çıkabilmişler, biz 20 ay sonra çıkabildik. Bu AİHM ve AİHS'i ihlaldir. Bu durumdaki kişinin artık özgürlüğüne kavuşmasını istiyoruz. Bu nedenle müvekkilimin tahliyesini arz ve talep ediyorum."
SAVCI 'TUTUKLULUK' İSTEDİ
Avukat Bayraktar'ın ardından Yiğit Aksakoğlu'nun avukatı Turgut Kazan beyanda bulundu. Avukatların beyanlarının ardından savcı mütalaasını vererek Osman Kavala ve Yiğit Aksakoğlu'nun "üzerlerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti" dikkate alınarak tutuklu hallerinin devamına karar verilmesini talep etti.
Mahkeme heyeti karar vermek için duruşmaya yarım saat ara verdi.
KAVALA'YA TAHLİYE YOK
Aradan sonra kararını açıklayan mahkeme heyeti, yakalama kararı bulunan sanıklar hakkında yakalama kararlarının devamına, tutuklu Yiğit Aksakoğlu'nun ise tahliyesine hükmetti. Aksakoğlu için yurtdışı yasağı konuldu ve adli kontrol şartı getirildi. Karar oy çokluğu ile alındı.
Osman Kavala'nın ise tutukluluk halinin devamına karar veren mahkeme, hakkında yakalama kararı bulunan sanıklar için çıkarılan yakalama kararının infazının beklenmesine hükmetti.
Tutuksuz sanıklar Çiğdem Mater ve Mine Özerden hakkındaki adli kontrolün devamına da karar verildi.
Bir sonraki duruşma 18-19 Temmuz 2019 tarihine ertelendi.
OSMAN KAVALA VE YİĞİT AKSAKLIOĞLU TUTUKLU14 KİŞİ TUTUKSUZ YARGILANIYOR
Osman Kavala ve Yiğit Aksakoğlu'nun tutuklu yargılandığı davada Memet Ali Alabora, Ayşe Pınar Alabora, Can Dündar, Gökçe Yılmaz Handan, Meltem Arıkan Hanzade ve Hikmet Germiyanoğlu hakkında yakalama kararı var.