Tarih: 02.08.2015 13:02
Ülkemizde Deprem Tehlikesi Yüksek!
Ülkemizde Deprem Tehlikesi Yüksek!
İTÜ Jeofizik Mühendisliği Bölümü Eski Öğretim Üyesi ve 24. Dönem CHP İstanbul MilletvekiliProf. Dr. Haluk EyidoğanŞehir depremleri Süreci”ne girmiş ülkemizde bugün afetlere hazırlık ve önlem gibi risklerin azaltılmasına yönelik kurumsal ve yasal altyapının, 1999 depremi öncesinden daha iyi durumda olduğunu söyleyerek açıklamalarda bulundu.
Eyidoğan,”Göç alan ve plansız/denetimsiz büyüyen şehirlerimizin afet risklerinin azaltılması yönetiminde bilimden ve akılcılıktan uzaklaşarak, müdahale planlarını daha fazla abartarak ve şehirleri rantiye aracı olarak görerek şehirlerimizin birer “kayıp havuzlarına” dönüşmesini engellemenin olanaksız olacağını hatırlatmak isterim.
Deprem tehlikesinin yüksek olduğu ülkemizde, şehirleşme ve yapılaşma süreçleri için “güvenirlilik” unsurunun kaçınılmaz olduğu gerekçesiyle Mülga Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, 29 Eylül – 1 Ekim 2004 tarihleri arasında, geniş katılımlı bir platform oluşturarak Deprem Şûrası düzenlemiştir. (1) Bu önemli şura çalışmasında çeşitli kamu kurum ve kuruluşları, üniversiteler, meslek odaları, sivil toplum kuruluşları ve özel sektör temsilcilerinin katılımı ile Türkiye’de deprem risklerinin azaltılması konusunda geliştirilecek önlem ve kararlar belirlenmiştir. Deprem Şûrası’na 354 şura üyesi davet edilmiş olup, 7 ayrı oturumda daha önce hazırlanmış çeşitli komisyonların raporları görüşülmüş ve değerlendirmeleri yapılmıştır. Deprem Şurası 1 Ekim 2004 tarihinde 34 maddelik bir sonuç bildirgesi ile sona ermiştir. Şura bildirgesinde Türkiye’de deprem risklerinin azaltılması için öncelikle ele alınması gereken birçok hayati sorun ve çözüm önerileri açıklanmıştır.
Şehirlerimizin deprem tehlikesi karşısındaki durumu
Bu yazıda, Deprem Şurası kararları içerisinde hızlı ve plansız büyüyen şehirlerimizin deprem tehlikesi karşısındaki durumunu özellikle ele alan maddelere dikkat çekilecek ve afet yönetimi açısından bu maddeler üzerinde görüşler oluşturulacaktır. Örneğin bildirgenin 1. maddesinde yapılan bir tespit şöyledir: “Ülke nüfusumuzun % 75’inin kentlerde toplandığı (2004 yılı itibariyle) ve bu alanlarda büyük risk havuzlarının oluştuğu artık hepimizin bildiği bir gerçektir ve bu gerçek karşısında ivedilikle afet yönetimi çalışmalarına ağırlık vermek zorunluluğu ortaya çıkmıştır.”
Bu cümledeki “afet yönetimi çalışmaları” ile ifade edilen kapsam, afet etkisi doğurabilecek olayların önlenmesi veya zararlarının azaltılması amacıyla afetlere / acil durumlara hazırlık ve onların olası zarar / risklerinin azaltılması ile birlikte afetler / acil durumlardan sonra müdahale etme ve iyileştirme gibi çalışmaların tümüdür. Bu çalışmaların toplumun tüm kesimlerini kapsayacak şekilde planlanması, yönlendirilmesi, desteklenmesi, koordine edilmesi, gerekli mevzuat ve kurumsal yapılanmaların oluşturulması veya yeniden düzenlenmesi, etkin ve verimli bir uygulamanın sağlanabilmesi gerekir.
Deprem Şurası Bildirgesi’nde, kentleşme sürecine giren ülkemiz için deprem kökenli kayıp risklerinin azaltılmasına yönelik olarak birçok eksikliğe dikkat çekilmiş ve önerilerde bulunulmuştur. Örneğin 3, 7, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 19, 20 ve 21 nolu maddelerde genellikle şehirlerde ve diğer yerleşmelerde imar ve yapılaşma ile ilgili mevzuat ve uygulamalarda risk yönetiminin önemsenmesi, yerelde il ve ilçe ölçeğinde planlama ve afetlerle mücadelede yeniden organize olunması, yer seçimi ve risk azaltma kararlarında mikro-bölgeleme yapılması ve kentsel risk sektörlerinin belirlenmesi ve imar mevzuatında bunlarla ilgili değişiklikler yapılması, mevcut imar kanununun şehircilik konularını kapsar duruma getirilmesi ve afet risklerini azaltma yönünde yeniden düzenlenmesi, yapı üretim süreci ile ilgili bütüncül anlayışla bir yapı kanunu hazırlanması, yeni bir afet kanununun çıkarılması, afet bilgi sisteminin ve deprem sigortası kanunun yeniden düzenlenmesi, depreme dayanıksız yapıların tehlike derecelendirilmesinin yapılarak iyileştirme programlarının başlatılması, yapı denetim kanununun mesleki yeterlilik ve sigorta unsurunu da kapsayacak şekilde yeniden düzenlenmesi, yetkin mühendislik/mimarlık/şehir ve bölge plancısı sisteminin oluşturulması gibi konulara ait öneriler sunulmuştur.
İç göç ve hızlı kentleşme deprem kayıp risklerini arttırıyor
Türkiye son 60 yıldır iç göçün durmadığı sayılı ülkelerden biridir. Ne ilginçtir ki, bu olgu ülkenin sosyo-ekonomik sorunları tartışılırken en az değinilen ve çözüm önerilen bir konudur. Türkiye’nin genel nüfus artışı son yıllarda durağanlaşma niteliği göstermekle birlikte hâlâ yüksektir ve yıllık binde 13 düzeyinde seyretmektedir. Ancak iç göç nedeniyle Marmara, Akdeniz ve İç Anadolu bölgelerindeki şehirleşme nüfus oranları hemen her dönemde Türkiye ortalamasının üzerinde bulunmaktadır. Türkiye’de şehirleşme oranları 1965’den günümüze sürekli artış göstererek, % 30,8’den, % 75’e yükselmiş, bu süre içerisinde şehirlerdeki toplam nüfus yaklaşık 2,5 misli artmıştır. (2)
Orjinal Habere Git
— HABER SONU —