TANTAN’DAN DOBRA DOBRA
Eski içişleri bakanı Sadettin Tantan TV 2000’de Şükrü Şahin’in sunumunda gerçekleşen canlı yayın programına katıldı. Yayın sonrasında bakan ile ülke gündemine ilişkin kısa bir söyleşi yaptık…
Mevcut iktidarı doksanlı yıllardan gelen ve bir dergi çerçevesinde bütünleşen kadroların yönlendirdiğini ifade ederek devamla ülkede yaşananlara dair şunları söyledi;
Yeni Zemin Dergisi’nden Danışmanlığa…
“ Başbakanın yanındaki tüm danışmanlar yapısı doksanlı yıllarda Fatih’te kurulan ‘Yeni Zemin’ dergisi etrafında entelektüel kimliğe bulaşmış insanlardır. O derginin içerisinde bu isimlerin hepsi mevcut. O günden bu güne kendilerini iç ve dış destekli ve emperyal sermayenin güdümünde geliştirmişlerdir. Türk milletinin içinden çıkmış bir gerçekleşme değildir. Zaten Türk milletinin içinden çıkmış değerlerin ülkeyi yönetmesine izin verilmedi hiçbir zaman.
Kirli ve karanlık sermaye birikimi ülkeyi yönlendiriyor..
Kirli ve karanlık sermaye birikimi ülkeyi yönlendiriyor ve ülke dış etkenlerle Ortadoğu coğrafyasında bir çıkmaza sürükleniyor. Büyük bir kaos yaşanması gündemde ve ülke geleceği tehlike altında. Ülkeleri ekonomik güç yönetir. Mali güç ve siyasi güç ülkelere göre, ülkelerin kendi demografik yapılarına göre, aşirettir din çevreleridir gibi değişir. Bizim ülkemizde de yıllardan beri güç odağı olarak bakıldığında da Türkiye’yi yöneten güçler sermaye sahipleri, ekonomik güç sahipleri, aşiretler ve dini aktörlerdir. Türkiye’de bu güç helal sermayenin dışında karanlık sermaye üzerinde şekillenmiş ise giderek siyasi aktörler bu gücün emrine geçer.
Türkiye’nin bu gün sürekli kaybetmesinin altında Türk kimliğinin iktidar olamaması yatar. Türk insanı iktidara taşınamamasıdır sorun. Tamamen bu sermaye gruplarına tabi güçlerin kontrolünde ve yut dışından icazet almadan iktidara gelemezsin, iktidar olmak için yurt dışından bazı güç odakları ile bir arada olmalı algısı ülkenin sürekli gündemindedir. Ülkenin namuslu insanları bir yere gelemez, gidip Amerika’dan İngiltere’den icazet alması gerekir, halkta kabul gören söylemin adı budur işte.
Emperyal oyunun tuzağına düşmemek gerekir…
Ortadoğu’daki Arap baharı denilerek başlatılan süreç ülkeyi yakından etkilemiştir. Türkiye bu süreçte dış politikasını değiştiremez ise kendini orta doğu bataklığının içinde bulur. Amerika ve Rusya burada anlaştı, bu belli. Bu durum yıllar içerisinde Ortadoğu da kangrene dönen iç çatışmaları beraberinde getirir. Bir anda çözülmez ancak bu durumu durdurmak, önünü kesmek lazım. Bu emperyal oyunun tuzağına düşmemek, oyunun içinde olmamak gerekir. Bunun taşaronluğunu yapmamak gerekiyor. Bu nedenle ülke ciddi sorunlarla karşı karşıya.
Bizim Bakanlığımız döneminde PKK bitme noktasına gelmişti. Sermaye açısından da durum buydu. Ancak on yılda PKK güçlendi, sermaye olarak da yetmiş milyar dolar birikim sağladı. Karşılıklı bir güçlenme oldu. Kirli ve karanlık sermaye güçleniyor ancak insanlar ekonomik açıdan kıpırdayamıyor eve ne götüreceğim korkusu içinde.
Fakirlik her geçen gün daha da artıyor.
Bu gün insanlar sürekli çalışıyor fakat fakirleşiyor. Çok sınırlı sayıda küresel sermayenin emrindeki insanlar zenginleşiyor. Aşırı bir gelir dağılımı adaletsizliği var. Fakirlik her geçen gün daha da artıyor. Çalışanlar kaybediyor çünkü iktidarlar Türk halkının gelişmesi için çalışmıyor. Tamamen iktidarları devam etsin diye, onları orada oturtanların hak ve hukuku korunsun diye koltuklarında duruyorlar. Yaşanan açık ve net biçimde iktidar sahiplerinin Türkiye’ye ait olmadığını ortaya çıkarıyor. Onların ülkeye hizmet ediyormuş gibi gösterip aslında hiç hizmet etmediklerini, tamamen kendi gelecek ve çıkarları için halka yalan söylemekten yorgun düşmediklerini görüyoruz.
Gerek başbakan gerek diğer yetkililerin söylemlerine baktığınızda yalan üstüne yalan konuşuluyor. O açıdan fazla bir şey konuşmaya da gerek yok. Her şey ortada ve meydanda. Türkiye iktidarı bir yerlere tutsak, Türkiye halkı da iktidara tutsak. Biz bu konuda doğruları anlatıyoruz. İşin doğrusu budur, anlatılanlar sanaldır ve yalandır. Bizim insanlarımız akıllı insanlar, bu sanal durumu ve gerçeği görünce bir anda tutumlarını değiştirebilirler. Türk insanı o yeteneğe sahiptir.
Gece gündüz farklı ve yalan bilgilerle karşılaşırsa en bilinçli insan bile acaba bu doğru mu demeye başlar. Şu an Türkiye böyle bir süreçte. PKK sözcüleri her tarafı kaplamış vaziyette. Çok büyük paralar dönüyor ortada. Zaten fakir insanların yapacağı bir şey yok. Zenginlemiş yetişmiş insan gücüde bana bir şey olmasın diyerek köşesine çekilmiş, ölümü bekler vaziyette. Böyle sıkıntılar var.
Oslo süreci Türkiye devletinin milletiyle devletiyle bitiş sürecidir…
Reyhanlı’da yaşananlar Oslo sürecinden bu yana yapılan siyasi yanlışların bir sonucudur. Oslo sürecinde Türkiye devleti ilk defa kendisini bölen bir örgütle taraf olarak masaya oturtturulmuştur. Oslo süreci Türkiye devletinin milletiyle devletiyle bitiş sürecidir. Ondan sonra gelişen bütün olayları artık bekleyeceksiniz. Bu milletin o olayı çok iyi değerlendirmesi gerekiyor.
Oslo süreci üzerinden kürt solu ulusal sahaya taşınmıştır, şimdi Alevilik ulusal sahaya taşınacaktır. Onun da bütün çalışmaları yapılmaktadır. Orada en büyük zararları çeken kürt vatandaşlar dışlanmıştır. Çünkü doğu ve güney doğuda yaşayan kürt vatandaşlarının yüzde sekseni PKK’nın kürt halkını temsil etmediği, kürt halkına ait olmadığını bilmektedir. Ancak PKK zenginlik üstüne zenginlik katmaktadır. Diğer herkes fakirdir. PKK’lı olmayan su içemez. Belediyede işe giremez, ihale alamaz, böyle bir gerçek var. Kendimize dönmemiz gerekiyor.
Bu iktidarın işçiden yana olmadığını anlatmak gerek…
Bu iktidarın işçiden yana olmadığını, iktidarın işçiyi sömürdüğünü, iktidarın işçiye ve tüm halka yalan söylediğini de anlatmak gerek. Belli provakatif ortamlar yerli ve yabancı sermaye odakları tarafından organize ediliyor...
Türkiye’nin kimliğini değiştirmek isteyenler var…
Türkiye’nin şu anda yeni bir anayasa yapmasına şu andaki konumu itibariyle ihtiyacı yok. Türkiye büyük sıkıntılar içinde. Zaten bu meclis itibarını, heyecanın kaybetmiş. Önümüzdeki sene yapılacak tarihi bir seçime doğru giden bir meclis. Bir daha milletvekili olmak isteyen vekillerin uzlaşması mümkün değil. Bir tarafta Türkiye’nin kimliğini değiştirmek isteyenler, bir tarafta da değiştirilmesine karşı çıkanlar var. Ama Hiç birimiz bunu yapmalarına müsaade etmeyiz. Bu günkü parlamentonun büyük çoğunluğu iyi niyetli değildir.
Daha fazla teslim alındık…
Daha önce Dağlıca’da evlatlarımız şehit olduğunda Başbakan ertesi gün Bush’a gideceğim dedi ve gitti. Döndüğünde ise ülkenin güvenlik politikaları değişti. Dış politikası değişti. Daha fazla teslim alındık. Ülke güvenliği Amerika’ya havale edildi. Şimdi yine Amerika’ya gitti. Bundan sonrası nereye havale edilecek bilmiyoruz.
Şu an Türkiye bir bataklığın içine itilmiş durumda. Biz de o bataklıktan çıkabilmemiz için uğraş veriyoruz..."