Sabahattin Ali: ''Dağlarda Kartal Gibiydi Kanatlarından Vuruldu''

Sabahattin Ali:

Uzun yıllar “kadri bilinmese” de, “ismi ağza alınmasa” da, hangi dağ altında yattığını “soran bulunmasa” da o, “dertleri şaha kalkmış” gönüllerin yoldaşı, “görecek gün

25 Şubat 1907’de Bulgaristan’da, Gümülcine Sancağına bağlı Eğridere ilçesinde doğdu. 1921 yılında Edremit İptidaî Mektebi’ni bitirdi. 1922 yılında Balıkesir Öğretmen Okulu’na girdi.

1928’de Milli Eğitim Bakanlığı’nca açılan bir sınavı kazanarak dil öğrenmesi için Almanya’ya gönderildi. Dünya edebiyatının önemli yazarlarının ve sosyalist düşünürlerin yapıtlarıyla tanıştı. Dört yıllık öğrenim sürecini tamamlayamadan ikinci yılın sonunda, 1930’da Türkiye’ye döndü. Almanca yeterlilik sınavını vererek Aydın Ortaokulu Almanca öğretmenliğine atandı. 1931 yılında bir ihbar sonucu, yıkıcı propaganda yaptığı gerekçesiyle tutuklandı. Aydın’da üç ay tutuklu kaldıktan sonra beraat etti.

1931-1932 yılları arasında Konya’da, Konya Ortaokulu Almanca öğretmeni olarak görev yaptı. Kuyucaklı Yusuf’un ilk bölümü burada, Yeni Anadolu adlı yerel gazetede tefrika edildi. Gazete sahibiyle düşülen anlaşmazlığa bağlı bir ihbar sonucu, devlet büyüklerini küçük düşüren bir şiir yazıp okuduğu gerekçesiyle tutuklandı. Bir buçuk ayı Konya’da, sekiz buçuk ayı Sinop’ta olmak üzere on ay hapis kaldı. “Gurbet Hapishanesi” ve “Hapishane Şarkısı” adlı şiirlerini Sinop Cezaevi’nde kaleme aldı. 29 Ekim 1933’de, Cumhuriyet’in onuncu yıldönümünde çıkarılan Af Kanunu sonucunda tahliye edildi.

1934 yılında ilk şiir kitabı Dağlar ve Rüzgâr’ı yayımladı. Aynı yıl MEB Talim ve Terbiye Dairesi mümeyyizliğine atandı. Halk şiirinden esintiler taşıyan bu ilk kitabı 1935 yılında Değirmen ve 1936 yılında Kağnı adlı öykü kitapları izledi. 1937’de edebiyatımızda çığır açan başyapıtı Kuyucaklı Yusuf romanı ve Ses adlı öykü kitabı yayımlandı.

1938 yılı sonlarında önce Musiki Muallim Mektebi’ne, ardından da Devlet Konservatuarı’na atandı. Bir taraftan Carl Ebert gibi Nazi zulmünden kaçan tiyatro yönetmenleriyle çalışırken diğer taraftan da ülke içindeki Nazi hayranı ırkçı milliyetçilerle kavgaya tutuştu. 1940 yılında, ideolojik içerikli bu kavgadan izler de barındıran İçimizdeki Şeytan romanını yayımladı. Yapıt, Turancıların büyük tepkisiyle karşılandı. Nihat Atsız tarafından doğrudan yazarı hedef alan kampanyalar örgütlendi.

1943’de rk Mantolu Madonna adlı romanı ve Yeni Dünya adlı öykü kitapları yayımlandı. 2. Dünya Savaşı’nın bitimiyle birlikte ortaya çıkan kutuplaşmada safını daha fazla özgürlük ve daha fazla demokrasiden yana belirleyen Sabahattin Ali, 1945 yılı Aralık ayında Cami Baykurt’la birlikte Yeni Dünya adlı bir gazete çıkardı. Dönemin iktidarı tarafından desteklenen ve tarihe “Tan Matbaası Baskını” olarak geçen 4 Aralık olayları sırasında saldırıya uğrayan ilerici-solcu yayın ve kitabevleri arasında Yeni Dünya da vardı.

Memleket için bir şeyler yapma sorumluluğu onu Aziz Nesin’le birlikte Markopaşa adlı bir politik mizah gazetesi çıkarmaya yöneltti. 1946 yılı Kasım ayında ilk sayısı çıkan gazete kısa zamanda okuyucularının her sayısını merakla beklediği bir muhalefet odağı haline geldi. Gazetede yer alan yazılardan biri hakkındaki davanın kesinleşmesi üzerine üç ay mahpus yattı.

1947 yılı sonlarına doğru, içinde 1943 sonrası yazdığı hikâyelerin ve toplumsal yergi içerikli masallarının yer aldığı Sırça Köşk adlı kitabını yayımladı. Kitap, yayımlandıktan bir süre sonra Bakanlar Kurulu kararıyla toplatıldı.

Ardı arkası kesilmeyen davalar, takip koşulları altında hayatını sürdürme zorluğu ve tekrar tutuklanma tehdidi yazarı yurtdışına çıkma kararı almaya itti. Pasaport talebinin reddedilmesi üzerine kaçak yollardan Bulgaristan’a geçmek isterken 1948 yılı Nisan ayının ilk günlerinde öldürüldü. Cesedi 16 Haziran günü, Kırklareli’ne bağlı Sazara köyü yakınlarında bir çoban tarafından bulundu. Ölümüyle ilgili sır perdesi aradan geçen yetmiş yıla rağmen aydınlatılamadı. Kitapları uzun yıllar yayımlanmadı. Bir mezarı bile olmadı. Otopsi için alınan cenazesi aileye defin için iade edilmedi. Nereye gömüldüğü, ne yapıldığıyla ilgili olarak da yakınlarına bir bilgi verilmedi. Yıllar sonra ailesi tarafından naaşının bulunduğu yerde, büyükçe bir taşın üzerine “Dağlar” şiirinin “Başım dağ, saçlarım kardır /  Benim meskenim dağlardır” dizelerinin işlendiği sembolik bir mezar yaptırıldı.

Bilinen ilk faili meçhul cinayetlerden birine kurban giden, kitapları yüzlerce araştırmaya konu olan, eserleri sinemaya uyarlanan, sayısız şiiri bestelenen bu büyük yazarı ilk kitabında yer alan “Dağlar” ve “Hapishane Şarkısı 1” şiirleriyle yad ediyoruz.

 

Dağlar

Başım dağ, saçlarım kardır,

Deli rüzgârlarım vardır,

Ovalar bana çok dardır,

Benim meskenim dağlardır.

 

Şehirler bana bir tuzak;

İnsan sohbetleri yasak;

Uzak olun benden, uzak,

Benim meskenim dağlardır.

 

Kalbime benzer taşları,

Heybetli öter kuşları,

Göğe yakındır başları;

Benim meskenim dağlardır.

 

Yârimi ellere verin;

Sevdamı yellere verin;

Yelleri bana gönderin:

Benim meskenim dağlardır.

 

Bir gün kadrim bilinirse,

İsmim ağza alınırsa,

Yerim soran bulunursa:

Benim meskenim dağlardır.

1931

 

Hapishane Şarkısı 1

 

Göklerde kartal gibiydim

Kanatlarımdan vuruldum

Mor çiçekli dal gibiydim

Bahar vaktinde kırıldım.

 

Yâr olmadı bana devir,

Her günüm bir başka zehir;

Hapishanelerde demir

Parmaklıklara sarıldım.

 

Coşkundum pınarlar gibi,

Sarhoştum rüzgârlar gibi;

İhtiyar çınarlar gibi

Bir gün içinde devrildim.

 

Ekmeğim bahtımdan katı,

Bahtım düşmanımdan kötü;

Böyle kepaze hayatı

Sürüklemekten yoruldum.

 

Kimseye soramadığım,

Doyunca saramadığım,

Görmesem duramadığım

Nazlı yârimden ayrıldım.