“SİYASETTE İNSANLARIN ÖNÜNÜ AÇACAKSINIZ”
“Siyasette insanların önünü açacaksınız. Onlara fırsat ve şans tanıyacaksınız. Eğer o yolda yürüyen başarılı olursa, hem kendisini hem partiyi bir yerlere taşır. Kimsenin de söyleyecek sözü olmaz Ama partiye bilerek zarar verir, partiyi kendi çıkarları adına değiştirir ya da dönüştürür ise merak etme ben yine buradayım. (Deniz BAYKAL)”
Siyasette önderlik yapan kadroların demokratik tutum ve davranışları çok önemlidir. Önder kadroların yanında, yakınında olanlardan başlayarak bu kadroların takipçisi, sempatizanı olan kişilerin demokrasiyi içselleştirme konusunda lider kadrolardan öğrenecekleri çok şeyler olabilir.
Liderler ve lidere yakın kadroların kendilerinden sonrakilerin hareket kabiliyetini kısıtlamak, çeşitli yasal düzenlemelerle geriden gelen insanların düşünsel ve eylemsel hareketlerinde özgür olmalarının önünü tıkamak, bu insanların kendilerini ifade etmelerine olanak bırakmaz.
CHP eski genel başkanı Sayın Deniz Baykal’la kısa bir süre önce Facebook’ta arkadaş olduk. Arkadaş olma teklifini ben kendilerine ilettim. Sağolsunlar “kabul” ettiler.
Bugün Sayın Baykal’ın duvarından bir paylaşım bizim sayfamıza düştü. “Siyasette insanların önünü açacaksınız” diyordu.
Ne güzel bir düşünce değil mi? Böyle güzel bir düşünceye hangi demokrat insan, kim karşı çıkabilir?
Hele de bu sözün sahibi Sosyal Demokrat bir partinin genel başkanlığını yapan kişi ise…
Ne var ki, bir sözün doğruluğu pratikle ölçülmektedir. Sayın Baykal’ın genel başkanlık dönemi pek çok insanın önünün bizzat Sayın Baykal ve yakın kadroları tarafından kapatılması ile ilgili örneklerle doludur.
Sayın Baykal ve rahmetli Bülent Ecevit birçok insanın önünü bizzat tıkayarak, partilerinden ihraç ederek siyaset sahnesinden uzaklaşmalarını sağlamışlardır. Birçok insan kendisini bu partilerde ifade etme olanağı bulamadıkları için ya yeni partiler kurmuşlardır, ya başka partilere geçmişlerdir, ya da siyasete tamamen küsmüşlerdir.
Celal Doğan, Hikmet Çetin, Fikri Sağlar, Murat Karayalçın, Mustafa Sarıgül, Ertuğrul Günay ve daha pek çok değerli siyaset adamı hep önü Sayın Baykal tarafından kesildiği için başka ufuklara yelken açmadılar mı?
“Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz” demiş atalarımız. Evet, “siyasette insanların önünü açacaksınız” çok doğru.
Peki, Sayın Baykal hep siyasette insanların yolunu tıkayan bir lider miydi?
Elbette ki değil. Bazı siyasetçilerin önünü bizzat kendisi açmıştır.
Kim mi?
Anladınız değil mi?
Siyaseten bitmiş. Siyaset yapması kanunen elinden alınmış, değil başbakanlık yapmak, belde başkanı olması bile yasaklanmış olan Recep Tayyip Erdoğan’ın önünü bizzat Sayın Baykal açmıştır.
Erdoğan’ın siyaset yasağını kaldırarak belki bir demokrasi dersi vermiştir. Ancak demokrasiye inancı olmayan, demokrasiyi size karşı bir diktatörlük haline dönüştürecek olan bir kişiye bu hakkı vermekle ne kadar doğru yaptığı tartışmalıdır.
AKP faşizmi bu ülkenin üzerine bir karabasan gibi çökerken, AKP’ye karşı bir defa bile meydanlara çıkmamış, halkın AKP karşısında gösterdiği mücadelelerin hiç birinin yanında olmamış, acımasız özelleştirme ve işsizleştirme karşıtı hiçbir gösteriye destek vermemiş, doğanın, derelerin, hatta bu ülkenin temiz havasının dahi pazarlandığı bu talana karşı olan direnişçilerin hiç birinin yanında olmamış bir liderin şimdi kalkıp yeniden “ben buradayım” demesi ve birilerinin önünü açma konusundaki iyi niyetli sözleri benim gözlerimi yaşarttı (!)
Kendisinin ve kurmaylarının orada kalabilmesi için özel tüzük hazırlamış olan bir kadronun kimsenin önünü açma gibi bir düşüncesi olabilir mi?
Gelelim şimdiki CHP’ye…
Yukarıda Sayın Baykal’la ilgili düşüncemizi anlattık. Ancak bu eleştirimiz bugünkü CHP yönetimini savunma gibi düşünülmesin.
AKP’nin cumhuriyetle hesaplaşma, cumhuriyeti dönüştürme çabalarına karşı çaresizce debeleşen halk, CHP’yi umut olarak görüyor. Ancak CHP halktan kopuk. CHP, halkın, mücadelenin olduğu yerlerde hala çoğalamıyor.
Yani gol bölgesinde çoğalamıyor. Az forvetle kalabalık AKP defansı arasında kaybolup gidiyor.
“Peki, ne yapmalı?” diyeceksiniz.
Gayet basit. Halk partisinin mücalelesini veren kişiler önce halktan insanlar olmalı. Halktan insanlar olduklarını hissettirmeli. Halkın içinde olmalı. Bırakın askeri, orduyu, darbeyi…
Ülkenin gündemini R.Tayyip Erdoğan belirlemesin. Siz belirleyin. Nerede bir sendikal direniş varsa orada o insanlarla yan yana, kol kola olun. Nerede halkın merası, ormanı, deresi suyu satılıyorsa orada toprağını, merasını, deresini savunan insanların yanında olun. Yoksul insanların yanında olun. Yoksul insanların da bu partide siyaset yapmasının önünü açın.
Aday belirlemede ön seçim yapın.
Kongrelerinizde blok listeyle değil, çarşaf listeyle seçim yapın. Demokrasiyi buradan başlatın. Seçimlerde delege olanlar değil, parti üyesi olan herkes oy kullanabilsin.
Yoksul halkın çocuklarının eğitim görmesinde varlıklı olanlarınızın eli azıcık ceplerine gitsin. Azıcık yardımlaşmayı, dayanışmayı öğrenin.
Önce birbirinizi sevmeyi, birbirinize saygılı olmayı öğrenin. Bakın o zaman nasıl birilerinin önü açılacaktır görün…
Muhalefeti sadece mecliste yapmak, parti gurubunda yapmak yeterli değildir. İl ve ilçe teşkilatlarınız hiç durmadan çalışmalı. Ev ziyaretleri, kurum ziyaretleri, mahalle ve köy ziyaretleri aralıksız sürdürülmeli.
AKP’nin geçmişteki Demirel hükümetlerinden, Özal hükümetlerinden, Mesut Yılmaz ve Tansu Çiller hükümetlerinden daha fazla sermaye yanlısı olduğunu, daha fazla Amerika’ncı olduğunu, daha fazla vahşi kapitalizmi savunduğunu, işçi, köylü, emekçi ve yoksul halkı daha fazla yoksullaştırdığını, halka kapitalizmin süslü vitrinini gösterdiğini, fakat halkın bu vitrinin içerisine giremediğini uygun bir dille anlatın.
Sizin dışınızdaki sosyalist partileri küçümsemeyin. Onlarla ortak mücadele yöntemleri belirleyin.
Asla tepeden bakmayın. Dini sembollerle, dini söylemlerle ilgilenmeyin. Siz vatandaşın mutfağını, vatandaşın cebini anlatın.
Bunu lütfen partinin meclis gurubunda anlatmayın. Oradan halka çok azı ulaşıyor. Gelin halkın içerisinde anlatın. Siz doğru durun. Düz durun gerisi gelir.
Esen kalın.
16.12.2012