O bildiriye bende imzamı atıyorum…
Montrö Boğazlar Sözleşmesi konusunda Amirallerin görüş açıklamasına ben tepki koymuyorum, imzamı atıyorum. Yıllarını bu vatan topraklarını savunmak için mücadeleyle geçiren, Lozan’ı yapan Sevri yırtanlar, Boğazlar Sözleşmesi konusunda açıklama veya beyan vermeyecek de kim açıklama yapacak? Bu konuda da oğlu paralı askerlik yapanlar mı, Ayasofya İmamı mı, yoksa Süleyman Şah türbesine sahip çıkamayan, yani kıytırıktan kişiler mi konuşacak?
Bildiride darbe veya iması varsa hep birlikte karşı çıkmak, darbelerden en çok zarar görenler, yani aydınlar, gazeteciler, sol düşünenlerin görevidir. Ama bildiride darbenin zerresi yok! Bir kesimi zoraki de olsa alıştırmışlar kulluğa, “lider ne derse tamam, ne yaparsa doğru” anlayışına.En çokta onlar çırpınıyor. CHP’nin ve dostlarının korkudan ne diyeceği ve yaptıkları, kafa karıştıran beyanları korktuklarından olsa gerek. O beyanlar bir kesim üzerinde korku karanlığı oluşturursa da biz yurtseverler kimseden korkmuyoruz, tüm darbelerin karşısında dimdik ayaktayız…
Mağdur savunulmuyor, güce tapınmak sarmalamış dört yanı, gerici, kula kulluğu benimseyen beyinler ahkâm kesiyor olur olmaza. Bakınız tüm ezen-ezilen ilişkilerinde olduğu gibi toplumsal cinsiyet temelli şiddetle de kol kola girmiş özgürlüklere pranga vurmanın her türlüsüne rağmen muhalefet ilçeleri dört duvar arasına sıkışmış, iktidarın zulmüne eyvallah diyor. Toplumsal cinsiyet temelli şiddeti meşrulaştırabilmek için günden güne kurulan baskılarla yığınlara yapılan yanlışların doğru olduğu ama yanlışını bildiğimiz o yanlışlara devlet güçlerini kullanarak baskı kurulabilirler ama biz o bildiğiniz boyun eğen, yanlışlara sesiz kalanlar olmadığımız için olan bize olsa bile susmayacağız.
Bildiride, üzerinde durulan Montrö Sözleşmesi’nin tartışmaya açılması, cübbeli, takkeli ve tarikatçı komutan gibi görünen birisi yüzünden başladı diyemeyiz. Daha öncesi ülkenin başkanlık sistemi için mücadele veren en tepedekinin “Demokrasinin araç, Lozan'ı bize zafer diye yutturmaya çalışıyorlar" sözüne sadakati olanı hatırlanmalı. Çanakkale Savaşı'nda Atatürk'ün hiçbir rolü yoktu diyen fesli hayranlığı, vatan haini İskilipli Atif 'ı anma yarışına giren iktidar yanlılarının ve kara cahile "hoca efendi hazretleri” dedikleri gün laiklik bitmiş, anayasa delik deşik edilmişti ve ülkemiz karanlığa gömülmüştü. “Bunlara itiraz etmek için emekli amiral olmaya gerek yok. Bu kadar ihanete karşılık, Emekli askerlerin düşüncelerini söylemelerinin bedeli varsa bu bedeli hep birlikte ödemeliyiz.
Emekli amirallerin akademik birikimlerinin kendilerine yüklediği aydın sorumluğu gereği uyarı niteliğindeki bildirisinden başka manalar çıkaran kafa AKP kafasından başka bir kafa olamaz. Montrö konusunda görüşlerini net olarak ortaya koymaya yürekleri yetmeyenler ile yol almak ne mümkün. AKP’liler, vesayet rejimi safsatalarının arkasına sığınarak, özgür düşünceye karşı tüm argümanlarını dün olduğu gibi bugünde kullanıyorlar. Biat kültürünün tohumlarını çok önceden ekenler kadar o ekin tarlasında korkak siyaset yapan muhalefet günahsız mı? Bugün Türkiye’de bırakın askeri vesayeti, doğrudan diktatörlük yönetimlerinde görülen tarzda güçler ayrılığını tarumar edenlerin yargıya, meclise aleni müdahaleleri ortadayken fiilen görevde olan Ayasofya imamı ve benzerlerinin siyasal faaliyetleri göz önündeyken tarikatları sivil toplum örgütü olarak kabul edenlerin vesayetten şikayet etmesi tam bir kandırmacadır, tam bir demagojidir.
İktidar yanlısı olanlar meydan okuyor.Ne ile derseniz gericilik hizmetleri ile ve karabulut oluyorlar hem demokrasiye, hem ülkenin geleceğine. ‘Tarikatlar sivil toplum örgütüdür’ diyenleri unutmamalıyız. Öte taraftan unutmayalım ki dostlarım diyerek çürük bir ipe tutunan ana muhalefetin katkıları ile ve türban tartışmalarını özgürlük ve insan hakları ekseninde ele alanların da yardımıyla ülke bu hale geldi. Kuşkusuz kılık kıyafet tek gösterge değildir. 12 Eylül generalleri, takke, cübbe, sarık takmıyordu ama memlekete, halka büyük kötülük, ABD’ye uşaklık ettiler.
Bu coğrafyanın bütün ilerici birikiminden intikam almak isteyen, rövanş almak isteyen bir güç var. Bu tehlikeli ve endişe verici gidişata son vermenin yolu ise ortak mücadele yollarını derinleştirmek, demokrasi platformunda devrimci dayanışma ruhunu ayağa kaldırmakla başarılır. Her aydının, sol düşünenin ülkeye ve ezilen, yok sayılan halka karşı görev ve sorumluluğu güç birliği ama solda güç birliği yapmasından geçer.