Naci Görür İstanbul depremi için "işin son demlerindeyiz"

Naci Görür İstanbul depremi için

17 Ağustos’un yıl dönümüne yaklaşırken Naci Görür konuştu... 17 Ağustos 1999 Gölcük depreminin yıl dönümüne yaklaşırken, yaptığı uyarılar ile dikkat çeken Naci Görür İ

Prof. Dr. Naci Görür, 1999 depreminden sonra 2006 yılına kadar depreme yönelik çalışmaların ilerlediğini ancak daha sonra bu çalışmaların rafa kaldırıldığını ve deprem toplanma alanlarının AVM olduğunu söyledi ve deprem kültürünün önemine vurgu yaptı.

Hürriyet’ten İpek İzci’nin haberine göre olası İstanbul Depremi’ne ilişkin konuşan Görür

depremi önceden bildiği yönündeki haberlere de tepki gösterirken yetkililerin yerbilimcilere kulak vermesi gerektiğini ve bunun hayati olduğunu vurguladı.

Deprem kültürü gelişmeli

Afet yönetimi ve deprem kültürüne dikkat çeken Görür, “Deprem kültürü toplum yaşamında bir anane haline gelmeli. Birçok kent, deprem kenti olduğunun farkında bile değil. Mesela Erzincan… Defalarca yıkılmış, yeniden yapılmış bir şehir ama hâlâ Erzincan’ın deprem kültürüne uygun bir yaşam tarzı içinde olduğu söylenemez.” diyen Görür “Yerbilimciler olarak ‘İstanbul tehdit altında’ diye bağırmaya başladık. Düzce için de alarm vermiştik. Haklı çıktık. Üç ay sonra Düzce’de deprem oldu. Bu alarm sayesinde olsa gerek bu kentte afet yönetimi çok daha profesyonelce yapıldı” şeklinde konuştu.

“Kentsel dönüşüm rant odaklı değil, deprem odaklı olmalı”

 

Depremde ölmenin kader olmadığını ifade eden Görür, kentsel dönüşüme Bağdat Caddesi’nden başlanmasını da eleştirdi ve “Bağdat Caddesi kıyıya yakın bir bölge ama nihayetinde Anadolu Yakası’nda. Anadolu Yakası, göreceli olarak Avrupa Yakası’ndan daha deprem güvenlidir. Devlet, deprem odaklı bir kentsel dönüşüme giriyorsa ilk başlayacağı yer Bağdat Caddesi veya Anadolu Yakası olmamalı.” dedi ve şunları ekledi. “Avrupa Yakası’nda, Yeşilköy’den Silivri’ye doğru depremden hasar görmesi daha olası yerler var. Oralardan başlamak gerekirdi. 1999 depremlerinden sonra “Nereden başlayalım?” tartışmaları yapıldı. Zeytinburnu pilot bölge seçilmişti.”

“1999 depreminden sonra teknik üniversitelerdeki hocalara sordular. Bizlerin de katkısı oldu. Bu çalışmalar sonucunda İstanbul Valiliği ve hükümet yetkilileriyle bir yol haritası çıkarıldı. Ama kentsel dönüşüme oralardan başlanmadı. Nedeni şu: Hükümet bu uygulamayı iyi niyetle başlatmış olsa da kentsel dönüşüm bir müteahhitlik projesi olarak algılandı. Müteahhit kentsel dönüşüm işinin motor gücü oldu. Böyle olunca da her nerede para kazanacaklarsa oraya yöneldiler. Halk, “Benim bir yerim var, bu yerden ne kadar fazla kâr edersem o kadar iyidir” diye düşündü. Pazarlıkta “Evim depreme karşı güvenli olsun, ekonomik olsun” demekten çok, “Lüks olsun, değeri yükselsin” deyince müteahhit de “Bu binayı öyle bir yerde yapmalıyım ki az daireyle çok para kazanayım” diye düşündü. Deprem işi bir ölçüde kenara itildi.”

“Deprem toplanma yerlerine AVM yapıldı”

1999 depremi sonrasında yapılan çalışmalara da değinen Görür, kendisine yapılan eleştirilere de sert tepki gösterdi ve 6-7 sene sonra bu çalışmaların unutulup, deprem toplanma yerlerine AVM yapıldığını söyledi. Görür depremle ilgili yaptığı açıklamalara “felaket tellallığı” yakıştırması yapılmasına tepki göstererek “2003’te Elazığ’a giderek uyarmaya başladım. Elazığ halkı şehrinin bir deprem kenti olduğunu bilmiyor. Çürük çarık evler yapıyorlar, kentte deprem odaklı bir gelişme yok. 2003’te uyarmaya başladım, hem de Palu diye isim vererek. “Dikkat edin. Buralar riskli” dedim. Ne oldu? 2010’da Palu’da deprem oldu, 51 kişi öldü.” diye konuştu.

Kentsel dönüşümün Türkiye’de yanlış anlaşıldığına dikkat çeken Görür, yaşamın depreme göre düzenlenmesi gerektiğini belirterek, “Kenti oluşturan bileşenlerin hepsini deprem güvenli hale getirmek lazım. Nedir o bileşenler? Halk, yönetim, altyapı, yapı stoku, çevre ve ekonomi. Halk, deprem bilincinde değilse deprem öncesinde, sırasında ve sonrasında ne yapacağını bilmiyorsa ve buna göre yaşamını sürdürmüyorsa siz o kenti depreme hazırlayamazsınız. Şu an insanlara “Maske tak” demek gerekiyor, bu gösteriyor ki halk istemezse pandemiyi bitiremezsiniz. Deprem için de aynısı geçerli. Halkı eğiteceksiniz. Televizyonda prime time’da bu konuyu konuşmak şart. Birini vali, birini belediye başkanı yapmakla o insanları afet ve risk yöneticisi yapamazsınız. Birimler oluşturulmalı, tatbikatlar yapılmalı… Yol, köprü, viyadük, tünel, içme suyu şebekesi, atık su şebekesi, arıtma tesisleri, doğalgaz şebekesi, iletişim şebekesi… Bütün bunlar deprem güvenli hale getirilmeli. Hangi yöneticiye sorsam, “Bizim altyapı sistemimiz iyidir, bir şey olmaz” diyor ve bunu bilgiye dayalı söylemiyorlar. İçme suyu şebekesinin yeterince çalışmadığını veya kanalizasyon suyunun içme suyuna karıştığını düşünün. Bunlar ciddi meseleler. Ama bizimkiler işe yapı stokundan başlıyor, sadece onu düzeltmekle kentsel dönüşüm olacak sanılıyor” dedi.

“İşin son demlerindeyiz”

Olası İstanbul depremi hakkında konuşan Görür, Kanal İstanbul’un bir tehlike olduğuna dikkat çekerken, beklenen İstanbul depreminin iyice yaklaştığını ifade etti ve şöyle konuştu:

“Marmara’da yaptığımız araştırmalar sırasında Adalar’ın güneyinde 17 bin sene önce oluşmuş çok büyük bir denizaltı heyelanı keşfettik. Bu heyelanın denizde ne kadarlık bir su hareketi yaratmış olabileceğini hesaplayınca bu tarihte en az 10 metrelik bir tsunami olmuş olabileceğini gördük. Marmara Denizi’nin kuzey kıyıları büyük depremler esnasında tsunami dalgalarından etkilenmiş. Beklenen Marmara depreminde yapılmış olması halinde Kanal İstanbul için de bir tsunami tehdidi var.

Minimum 7.2 bekliyoruz. Ama 1766’daki gibi, üç ay arayla Marmara’nın tamamı kırılabilir. İşte bu en kötü senaryo… 1766’da, Kumburgaz ve Adalar hatları üç ay arayla kırılmış, her biri 7’nin üzerinde iki deprem olmuş. Bugün de zaten bu iki hat kilitlenmiş vaziyette. Beklediğimiz depremin 1999’dan itibaren her an olma kaydıyla, 30 yıl içinde gerçekleşme olasılığı yüzde 62 olarak hesaplandı. Artı-eksi 10-15 sene veriyoruz. İşin son demlerindeyiz.”



  • Cumartesi 16.1 ° / 9.6 ° Güneşli
  • Pazar 13.7 ° / 2.7 ° Orta kuvvetli yağmurlu