CHP’yi sağcılaştıranlar ve sağ bir iktidar isteyenler… Devrim şehitleri, sol inananlar ve sosyalistler sizi asla af etmeyecekler, siz kime hizmet yapıyorsunuz, siz kimin taşeronusunuz…?
KANLI PAZARIN 50.YILI- UNUTMADIK UNUTTURMAYACAĞIZ...
CHP’yi sağcılaştıranlar ve sağ bir iktidar isteyenler… Devrim şehitleri, sol inananlar ve sosyalistler sizi asla af etmeyecekler, siz kime hizmet yapıyorsunuz, siz kimin taşeronusunuz…?
16 Şubat 1969'da Amerikan 6. Filosu'nun İstanbul'a demirlemesini protesto için "emperyalizme ve sömürüye" karşı bir mitinge sağcı militanlar "Müslüman Türkiye" sloganlarıyla saldırdı: Ali Turgut Aytaç ve Duran Erdoğan öldürüldü,
Türkiye tarihinde, 31 Mart Olayından sonra yaşanan en büyük gerici ayaklanma olarak nitelenen ve tarihe ‘Kanlı Pazar’ olarak geçen saldırı, 6. Filo’nun Türkiye’ye gelişini protesto eden antiemperyalistlere karşı yapılmıştı. 1967 yılından itibaren Türkiye’ye gelmeye başlayan Amerikan 6. Filo’sunun her ziyaretinde, öğrenciler antiemperyalist protestolar düzenlemişlerdi. ‘Kanlı Pazar’ da, böyle bir gündü...
Duran Erdoğan ve Ali Turgut Aytaç ölmüştü. Aytaç'ın eşi Eflan Aytaç şöyle anlatıyordu o günü: "Kocam daha yaktığı sigarasını bitirmemişti ki, etrafımızda bulunan kalabalık dalgalandı. Taşlar atmaya başladı. Eli sopalı adamlar ileri fırladılar. Bir taraftan taş atıyorlar, bir taraftan da 'Kahrolsun komünistler' diye bağırıyorlardı. Kocam da onlara 'yapmayın etmeyin, ayıptır günahtır' diye mani olmaya çalışıyordu. Sonra kalabalık arasında onu gözden kaybettim. Bu defa ben parktaki eli sopalı adamlara 'yapmayın etmeyin' diyecek oldum, adamlar bana da saldırdılar. Biri boğazımı sıkmaya başladı. Diğerleri de 'Seni de çocuklarını da öldürürüz' diyorlardı. Polisler susuyor, zorbalara müdahale etmiyorlardı. O zaman aklım başıma geldi ve çocukları kollarından çekerek oradan kaçtık. Kocamın öldürülmüş olduğunu geç vakit öğrendim."
O gün İstanbul'da yüzlerce aile yakınlarının akıbetini merak ediyor, herkes birbirine ölenlerin adını soruyordu. Ölenlerin kim olduğunu başka merak edenler de vardı. AP hükümetinin üyeleri. O dönemde Hürriyet gazetesinde çalışan Cüneyt Arcayürek şöyle diyordu: "Size bütün samimiyetle acı bir çizgi verelim: Olaylar patladıktan sonra, pek çok iktidar mensubu 'Ölenler sağdan mı soldan mı?' diye sorabiliyordu. Bu bile, vahim bir zihniyetin, perişan bir fikir düzeninin ta kendisidir."
Ölenler "beklendiği" gibi "sol”dandı. Mehmet Şevki Eygi, Bugün gazetesindeki köşesinde aylar boyu "Endonezya'daki komünist kıyımını" övüp "inananları" boşuna mı cihada çağırmıştı? Evet, sorunun yanıtı 16 Şubat akşamı verilmişti. Yanıt alındıktan sonra ise defter kapatılabilirdi. Örneğin Taksim Alanı'nda Genç Sinemacılar Grubu'nun çektiği filmin TV'de gösterilmesi, bizzat dönemin başbakanı Süleyman Demirel tarafından engelleniyor, Meclis'te konuya ilişkin görüşmeler ise 20 dakikalık bir süreye sıkıştırılmaya çalışılıyordu.
Kanlı Pazar'ın filmi ilginç el değiştirme serüvenlerinden sonra CHP tarafından satın alınmıştı. Eski CHP milletvekillerinden Orhan Birgit, Nokta'ya filmin öyküsünü şöyle anlatıyordu: "Filmi İsmet İnönü ile birlikte dehşet içinde seyrettik. CHP yöneticileri vardı ilk izlemede. Çok etkili görününce ertesi gün genel grup salonunda seyrettik ve herkese açtık. 'İsteyen AP'liler de seyretsin' dedik. AP'lilerden de gelip izleyenler oldu. O film bazı söylentileri açıklığa kavuşturuyordu. Belirli tiplerdeki insanların ellerinde sopalarla gençlerin üzerine saldırdığı ve polisin kayıtsızlığı net olarak görünüyordu. O zamanki iddialarımızdan hiçbirini AP yanıtlayamadı."
CHP milletvekili Nihat Erim de olay sonrası Meclis kürsüsünde şunları söyleyecekti: "Filmde polislerle sopalıların öpüştükleri görülüyor, beraber aynı istikametlere koşuştukları görülüyor. O film görülecek şey... Sayın Başbakan televizyon sahiplerini mahrum etmekle bence iyi yapmadı. Vatandaşlar o filmi görselerdi hüküm verirlerdi. (...) İstanbul olaylarında yazılanlar, söylenenler, kulağımıza gelenler, hatta seyrettiğimiz filim -biz gördük o filmi- AP teşkilatının bu işin tertibinde rolü olduğu kuvvetli şüphesini uyandırıyor. (...) Cihad çağrıları oluyor, sopalar hazırlanıyor, bıçaklar bileniyor ve bunlar hadise günü ellerinde, paltolarının altında, koltuklarının altında bu aletlerle Gümuşsuyu'ndan Taksim'e doğru çıkıyorlar, diğer yollardan Taksim'e geliyorlar. Herkes bunu görüyor, halk görüyor, hükümetin görmekle vazifeli memurları görmüyor nedense."