'Hem vallahi, hem billahi senden C.Başkanı olmaz'
ANKARA - Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin grup toplantısında gündeme dair değerlendirmelerde bulundu.
Bahçeli, son günlerdeki çocuk cinayetlerine değinerek; "Çocukları katledilen, tecavüze uğrayan, mağdur edilen bir ülkenin ekonomik büyümesi, iktidarındaki partinin oy seviyesi şöyle dursun; medeni olmasından, insani gelişmişlik düzeyinden, gücünden bahsedilemeyecektir. İç dengesini kuramamış, adaleti fiyaskoya dönmüş, kardeşliği sorgulanır hale gelmiş bir ülkenin başarılı olma şansı, düzlüğe çıkma ihtimali eşyanın tabiatına aykırıdır. Bugün ağlayan her çocuğun, katledilen her körpenin vebali bozguncu iktidarın omuzlarındadır. Mazlum kadınların ahı, gözü yaşlı anaların, yavaş yavaş iflas eden toplumsal dirliğimizin sorumluluğu Başbakan'ın sırtındadır. Çocuklarımız güvencede değilse, canları garantiye alınmamışsa, azılı bir katil her an minicik umutları söndürmek için hazırlık yapıyorsa artık söz bitmiş, sabır tükenmiş demektir. Kadına, kıza, çocuğa ve herhangi bir insana kast eden canilere en ağır müeyyideler uygulanmalıdır ve bu hemen yapılmalıdır. Son günlerde ciğerimizi dağlayarak yaygınlaşan çocuk ve kadın katliamlarına karşı hükümeti derhal kalıcı ve tesiri yüksek tedbirler almaya çağırıyorum. Başbakan Erdoğan'ın 'bu olaylar adeta idamlık olaylar ama idam gelmese dahi bu cezaların çok çok ağırlaştırılması noktasında arkadaşlara talimatım var' sözünün sürüncemede kalmamasını bekliyorum" diye konuştu.
"ÜZERİMİZE DÜŞEN NE VARSA YAPACAĞIMIZI BU VESİLEYLE İFADE ETMEK İSTİYORUM"
Şiddetin sebepleri isabetle teşhis edilmeden ve yalnızca yasal düzenleme yaparak herhangi bir sonuca varmanın mümkün olmadığını savunan MHP lideri; "Bugünkü şartlarda huzursuzluğun mihrak noktası, mevcut yönetim anlayışı ile AKP'dir ve Başbakan Erdoğan'dır. Türkiye'nin manevi havasını temizlemek, iktidarın sebebiyet verdiği sisli ortamı gidermek milli bir sorumluluktur. Milletçe şiddet zehrinin kötü kokusunu daha fazla solumadan, insanlığı yok sayan, vicdanları yaralayan, hepimizi hüzne boğan olayları kökten bitirmek zorundayız. Bu kapsamda, vakit geç olmadan, daha fazla kayıp ve acı yaşamadan idari, kültürel, sosyolojik, psikolojik ve yasal adımlar atmasını hükümetten bekliyor ve konuyla ilgili Meclis zemininde üzerimize düşen ne varsa yapacağımızı bu vesileyle ifade etmek istiyorum" ifadelerini kullandı.
"MGK SIRALARINDA OTURAN SİYASİ KADRONUN YERİNE HDP'DEN VEYA KANDİL'DEN TEMSİLCİLER OTURSAYDI ANCAK BU KADAR ÜLKEMİZE ZARAR VERİRLER"
30 Nisan günü toplanan Milli Güvenlik Kurulu toplantısının ardından yapılan açıklamayı eleştiren Bahçeli şunları söyledi; "Başbakan Erdoğan kendi beslediği, kendi büyüttüğü, bizatihi devlete yerleştirerek mevkii ve unvan verdiği gruplarla ağrılı ve sancılı bir ayrılık sürecinin makus vebaline katlanmaktadır. Eğer ortada gerçekten de paralel bir yapılanma varsa bunun hazırlayıcısı ve mucidi kesinlikle Recep Tayyip Erdoğan olduğu aşikardır. Çelişkiye dikkat ediniz, Başbakan'ın Kürdistan'a yeşil ışık yakması milli güvenlik sorunu değildir. Başbakan'ın İmralı canisinin dayatmalarını pas geçmesi, tehditlerine kulak tıkaması milli güvenlik sorunu değildir. Başbakan'ın PKK'yla masa başında taviz senedi imzalaması, Türk devletini ele ayağa düşürmesi milli güvenlik sorunu değildir. Başbakan'ın sınırlarımızda mevzilenen terörist gruplara yardım ve yataklık yapması, TIR'larla silah ve mühimmat taşıması da milli güvenlik sorunu değildir. Fakat Başbakan'a göre, rüşvet ve yolsuzlukların ortaya çıkarılması milli güvenlik sorunudur. Savcı ve polislerin görevini yapması, İranlı şarlatanın içeri tıkılması, AKP'li bakanların rüşvet alırken kaydedilmesi darbedir, milli güvenlik sorunudur. Bize göre bu ülkenin milli güvenlik sorununa ek olarak çok büyük bir sorunu daha vardır ki, o da Recep Tayyip Erdoğan sorunudur. Şayet bu sorun bitmez, bu sorun giderilmezse milli varlığımız, milli kimliğimiz, üniter yapımız, milli devletimiz, son yurdumuz, şanlı bayrağımız yerle yeksan olacaktır. Tehlike bu kadar yakın ve tanıdıktır. Başbakan sorudur, sorundur, sorumsuzdur, bölücülüğün Başbakanlıktaki serumu, bölücü koronun iktidardaki baş soluğudur. Ne tuhaftır ki, 30 Nisan 2014 tarihinde toplanan Milli Güvenlik Kurulu'ndan sonra yapılan açıklamada, “ulusal güvenliğimizi tehdit eden yapılanmalar ve bunlara yönelik alınan tedbirler değerlendirildi' denilmiştir. Merak ediyorum, 15 üyeli Milli Güvenlik Kurulu'nda; rüşvetin ve yolsuzluğun milli güvenliğin, milli ruhun ve milli bekanın en büyük düşmanlarından birisi olduğunu haykıracak bir babayiğit ne zaman çıkacaktır? Bu MGK yapısıyla güvenliğin milli boyutunu kavramak ve samimiyetle savunmak nasıl mümkün olacaktır? Bir tek terör kelimesinin geçmediği, bölücülük tehdidine bir tek atıf yapılmadığı, PKK'nın ise hiç hatırlanmadığı MGK açıklamalarına kim inanacak, kim güvenecektir? MGK'ya bakarsak Türkiye sanki güllük gülistanlıktır. Ufak tefek sıkıntılar dışında ve paralel hayalet haricinde hiçbir sorun da yoktur. Bildiğimiz ve inandığımız bir şey var; devletin milli güvenlik siyasetinin tayini, tespiti ve uygulanması ile ilgili konularda tavsiye kararlar almak Recep Tayyip Erdoğan'ın çakma Dombırası'na alkış tutmak değildir. Milli güvenliğin siyasetini oluşturmak ve olgunlaştırmak, ayakkabı kutularına para yığan banka müdürüyle işbirliği yapanların, ihale kesintileriyle havuz medyası kuranların, Zarrap denilen rüşvet simsarının kuklası olanların harcı da değildir. Milli güvenliği hakikaten de dert etmek için önce milli olmak lazımdır. Başbakan Erdoğan ve hükümeti, milletimizin değil, PKK'nın, El Kaide'nin, Türklük düşmanlarının, teröristbaşının, hırsızın ve kaçakçının güvenliğini sağlaya sağlaya bugüne kadar gelmişlerdir. Biliniz ki, MGK sıralarında oturan siyasi kadronun yerine HDP'den veya Kandil'den temsilciler otursaydı ancak bu kadar ülkemize zarar verirler, ancak bu kadar Türkiye'nin altını oyarlardı."
"CARİ AÇIĞIN YÜZDE 15'İNİ TELAFİ EDEN ŞARLATANIN VERGİ REKORTMENLERİ LİSTESİNDE ESAMİSİ DAHİ OKUNMAMAKTADIR"
Bahçeli, yolsuzluk ve rüşvetin bir ülkeyi, ve bir toplumu içten içe çürüten en ciddi hastalık olduğunu söyleyerek sözlerine şöyle devam etti; "Hatta diyebiliriz ki, bir devletin çöküşüne yol açan amillerin başında rüşvet ve yolsuzluk virüsü gelmektedir. Rüşvet devlet iradesinin iğfalidir. Aynı zamanda rüşvet; devletin itibarını, kamunun ali çıkarlarını üst düzeyde zedeler. Rüşvet alan ve rüşvet veren milli iradeye karşı taarruza geçmiştir.
Şu kadar ki, rüşvet devletin ve milletin selametine karşı işlenmiş en ağır cürümdür. Malumlarınız, Türkiye 141 gündür rüşveti konuşmaktadır.
Türk milleti 141 gündür iktidarı gölgeleyen yolsuzluk tartışmalarıyla kilitlenmiştir. AKP hükümeti rüşvetçilerin limanı, haram yiyenlerin konağı, soygun ve yağma işine soyunanların sığınağı haline gelmiştir. 17-25 Aralık hadisesi Başbakan'ın maskesini düşürmüş, keyfini kaçırmış, ayarını bozmuştur. Başbakan; 700 bin liralık saati koluna takan, hava sahamızda kaçak altınların fırıl fırıl dolaşmasına rüşvet karşılığı müsaade eden Ekonomi eski Bakanı'nın hesabını hala verememiştir. İranlı hayırsever dostunun önüne yatmaktan dolayı rüşvete boğulan, bir trilyonu üç beş kuruş gören evladıyla birlikte parayla vatandaşlık dağıtan İçişleri eski Bakanına gerekli müdahaleyi yapamamıştır. Yüzsüzce, arsızca, namertçe 30 Mart'ta Balkona çıkarıp selamlattığı çikolata kutularında, elbise kılıflarında, çantalarda rüşvet alan, akara makara karakterli AB eski Bakanına 'bu ne iştir, ne yaptın sen' diyememiş, aksine sahiplenmiştir. Çünkü Başbakan bunların kıdemli üstadı ve yolsuzluğun ustabaşıdır.
Başbakan önce oğluyla birlikte villasındaki para sıfırlama trafiğini, milyarları eritme telaşını dublaja bağlamadan, başörtüsüyle ilişkilendirmeden, lafı imam hatibe getirmeden mertçe izah ve itiraf etmelidir. Başbakan önce işadamlarından aldığı haracın, medyaya koyduğu ambargoyla, alo hattında soytarıya çevirdiği sözde gazeteci ve kalem sahipleriyle ilgili günah çıkartmalıdır. Ve Başbakan önce cari açığın yüzde 15'ni kapattığını Türk bayraklı arka plan sahnesiyle açıklayacak kadar aklını yiyen İranlı rüşvet tellalının bedelini ödemelidir. Cari açığın yüzde 15'ini telafi eden şarlatanın, şu işe bakınız ki, vergi rekortmenleri listesinde esamisi dahi okunmamaktadır. Başbakan'ın zenginleştirdiği ve servet sahipliğinde ilk onda bulunan yeni yetme işadamları vergi veren ilk yüz arasında yer almamaktadır. Bunlar rüşvetçilikte marka olmanın yanında, vergi kaçırmada da zirveye tutunmuşlardır."
"AKP, 4 ESKİ BAKANINI SORUŞTURMA KOMİSYONU'NDA AKLAMAYA GİRİŞECEKTİR"
5 Mayıs günü Meclis Genel Kurulu'nda 4 eski bakan hakkında Meclis Soruşturması açılmasına ve Soruşturma Komisyonu kurulmasına ilişkin önerge görüşüldüğünü anımsatan MHP lideri Bahçeli; "TBMM'nde yapılan görüşmeler ne yazık ki milletimizden kaçırılmış, bakanlarla ilgili fezlekeler milletin vekillerinden saklanmıştır. Milli iradeyi temsil etmekle görevli değerli milletvekillerinden bu 4 eski bakanının dosyası gizlenmiştir. Bu keyfi, anti demokratik ve şeffaf olmayan uygulama Başbakan ve partisinin eseridir ki açıkça da kınanması lazımdır. AKP milli egemenliğin ruhuna aykırı davranmıştır. TBMM Başkanı'nın, bürokratların ve AKP'lilerin bildiği ve altını çize çize okudukları fezlekelerin el çabukluğuyla Meclis'ten uzak tutulması bir defa Türk milletine nankörlüktür. Bugünden bellidir ki, AKP, 4 eski bakanını, sayısal üstünlüğe sahip olduğu Soruşturma Komisyonu'nda aklamaya girişecektir. Ancak şunu herkes bilmelidir ki, bu rüşvetçilerin Yüce Divan'a gitmesi ve üzerlerine atılı suçlamalardan dolayı yargılanmaları ahlaki ve hukuki bir zorunluluktur. Bununla da yetinilmemelidir. Recep Tayyip Erdoğan da en kısa zamanda yargı huzuruna oğluyla beraber çıkmalı ve hesap vermelidir. Başbakan eğer hakkındaki iddialardan aklanır ve temize çıkarsa biz de kendisine bir iyilik yapacak, bir kıyak geçecek ve 17-25 Erdoğan sıfatını geri alacağız. Sayın Erdoğan haberin olsun, böylesi bir mükâfatı, böylesi bir taltifi, böylesi bir fedakârlığı kimselerden göremezsin, hiçbir yerde bulamazsın" diye konuştu.
KÜRSÜDE ÖMER HAYYAM'IN ŞİİRİNİ OKUDU
Bahçeli, TBMM Genel Kurulu'nda haklarında fezleke olan bakanlar yaptıkları konuşmaları değerlendiren Bahçeli şu ifadeleri kullandı; "Eski bakanlar iddiaları pişkince reddetmişlerdir. Üstelik bir de ahlak, adalet ve insanlık dersi vermeye kalkışmışlardır. Suçlamalara iftira demişlerdir. Ve darbe diyerek reddetmişlerdir. Anlaşılan Başbakan Erdoğan bakanların konuşma metinleri üzerinde tahsis ve ilaveler yapmıştır. Rüşvet alıp verdikleri güçlü kanıt ve emarelerle belli olan bu bakanların kendilerini savunmak adına düştükleri haller hakikaten de çok acıklıdır. AB eski Bakanı'nın konuşmasında, başörtüsünden irticaya kadar aklına ne geliyorsa girip çıkması ahlaksızca bir saptırmadan başka bir şey değildir. Ekonomi eski Bakanı'nın Haçtan Umre'ye kadar dini duyguları sömürme teşebbüsü tıpkı Başbakan'a has bir alışkanlık olarak hafızalarda kalmıştır. Şu kepazeliğe bakınız, Başbakan ve çevresi; Çalıyorlar, çok şükür diyorlar. Soyuyorlar, elhamdülillah diyorlar. Kul hakkını gasp ediyorlar, inşallah, maşallahla avunuyorlar. Hortumluyorlar, Allah bes, baki heves, Allah bize yeter, diyorlar. İhanet ediyorlar, başörtüsüne bürünüyorlar. İftira atıyorlar, hukuku siyasallaştırıyorlar, kurban olduğum Allah verdikçe veriyor diyorlar. Milleti 36'ya ayırıyorlar, Kevser Suresi'yle ahkam kesiyorlar. Sorarım sizlere, günahla sevap ne zaman yer değiştirdi? Şeytani emellerle rahmani duruş ne zamandan beri birbirine karıştı? Beytümal'a el uzatanların, devlet malına göz koyanların 'Gulul Suçu' işlediklerini söyleyip bunların cenaze namazını dahi kılmayan Efendimizi siyasete malzeme yapmak nasıl bir cürettir? Buradan Başbakan'a, 4 eski bakana ve yandaş taifeye büyük şair Ömer Hayyam'ın şu ibretlik dizeleriyle seslenmek istiyor, sonuç çıkarmalarını ısrarla tavsiye ediyorum:
İçin temiz olmadıktan sonra, - Hacı hoca olmuşsun, kaç para! - Hırka, tespih, seccade güzel, - Ama Allah kanar mı bunlara?
Şimdi ben de soruyorum sizlere, milleti kandırandan, vicdanları kanatandan, Allah'la aldatandan, dini mesajları, manevi duyguları sinsi niyetlerine alet edenden Cumhurbaşkanı olur mu? Damarlarında rüşvetin haram lokması gezen günahın başaktörüne Cumhur'a başlık yakışır mı?
İranlı Zarrapla yüzgöz olana, günah denizinde gemicik yüzdürenlere devletin zirvesi helal midir?"
"SONA YAKLAŞTIĞIMIZI DA BELİRTMEK İSTİYORUM"
Bazı basın organlarında Başbakan Erdoğan'ın şimdiden Cumhurbaşkanı ilan edildiğini dile getiren Bahçeli, bu durumu eleştirdi. Kendi adaylarını belirleme sürecinde sona yaklaştıklarını söyleyen MHP lideri şu ifadeleri kullandı; "Henüz takvimi dahi işlemeye başlamamış bir seçimle ilgili bugünden şöyle olacak, böyle olacak demenin milli egemenliği inkarla eşdeğer olduğu hiç mi fark edilmez? Cumhurbaşkanı Seçim sürecinde muhalefetin etkisiz, yetersiz ve görevini yapmadığı isnadında bulunanlar acaba bize neyi kabullendirmeye, neyi benimsetmeye çalışmaktadır? Bizim önerimiz, Başbakan Erdoğan'ın yüzde 51 ile Cumhurbaşkanı olacağı kehanetinde bulunanlara YSK'nın duyarsız kalmaması, bugünden yeni Cumhurbaşkanını ilan etmesidir. Muhalefeti eleştirerek iktidarın açık ve eksikliklerini kapatmaya atılan bu zavallılar meşgale arıyorlarsa, uğraşacak ve didişecek konu istiyorlarsa Recep Tayyip Erdoğan'dan yeni bir randevu almaları yeterlidir. Bize görev hatırlatması yapanların çok yakın zamanda mahcubiyetten başları öne eğilecektir. Ve muhalefetin adayını merak edenler gerçekte bizim Cumhurbaşkanı Seçimi'nden zaferle çıkacağımızdan ürken ve korkan ısmarlama aydınlardan başkası da değildir. Milliyetçi Hareket Partisi Cumhurbaşkanlığı görevine layık, herkesi kucaklayacak, milletimizin tüm değerlerini taşıyan, kimseyi ayırmayan, kimseyi dışlamayan, iyi yetişmiş ve nitelikleri itibariyle göz dolduracak çok değerli bir ismi Allah'ın izniyle aziz milletimizle buluşturacaktır. Hatırlatıyorum ki, biz de kendi mekanizmalarımızı ve istişare kanallarımızı çalıştırarak en uygun, en doğru ve en akla yatkın adayı tespitle uğraşıyoruz. Bu çerçevede sona yaklaştığımızı da belirtmek istiyorum. Milliyetçi Hareket Partisi'nin gündeminde kendi adayını çıkarmak ve büyük Türk milletine önermek vardır."
"HEM VALLAHİ HEM BİLLAHİ SENDEN CUMHURBAŞKANI OLMAZ"
Bahçeli, Başbakan Erdoğan'a seslenerek sözlerini şöyle tamamladı; "Hâsılı diyeceğim odur ki, Sayın Başbakan fazla sulanma, fazla şartlanma, fazla havaya girme, hem vallahi hem billahi senden Cumhurbaşkanı olmaz, bu makam sana uymaz. Hiç kimse merak etmesin, 10 Ağustos, 29 Ekim'den intikam almak için kuyruğa girenlerin hayal kırıklığı yaşayacağı gündür. 10 Ağustos'ta, değilse bile 24 Ağustos'ta kazanan Türk milleti olacak ve Çankaya'da fitne sofrası kurulamayacaktır. Milliyetçi Hareket Partisi bu süreçte Türkiye'nin yüzünü kara çıkarmamak, milletimizin desteğini heba etmemek amacıyla her mücadeleyi verecek, devletin tepesini ona buna peşkeş çektirmeyecektir."