Hürriyet Gazetesi yazarı Ahmet Hakan Coşkun, bir köşe yazısında, Necla Arat'ın doktora ve doçentlik tezinin çalıntı olduğu iddiasını dile getirdi. Coşkun, Arat'ın bilimsel hırsızlık yaptığı ile ilgili belgelerinin kendinde olduğunu belirterek, "Orijinal metin ile Necla Arat'ın metinlerini birlikte incelemek isteyenler, lütfen bana başvursunlar." dedi. Yine yazının devamında, Başbakanlık Müsteşarı Prof. Dr. Ömer Dinçer'in, CHP tarafından "Bir bilim hırsızı olan Ömer Dinçer, Başbakanlık Müsteşarlığı koltuğunda oturamaz." şeklinde eleştirildiğini hatırlatan Coşkun, köşe yazısında şu ifadelere yer verdi: "YÖK, Ömer Dinçer'in intihali konusunda anında karar alıp jet hızıyla uyguladı. Bakalım, aynı tutum Necla Arat için de geçerli olacak mı? Bakalım meslektaşlar ne diyecek? Bakalım YÖK nasıl bir tutum takınacak? Bakalım 'Bir bilim hırsızının Başbakanlık Müsteşarlığı koltuğunda oturmasına' isyan eden CHP, bir bilim hırsızını CHP milletvekili yapacak mı? Yoksa... 'Bizim bilim hırsızımız, sizin bilim hırsızını döver' oyunu mu oynanacak? Bekleyelim, görelim...” yazısını hatırlattıktan sonra,
Dün esenler ilk haber gazetesinde manşetten bir haber verildi. Haberde, başlık ‘Soytarı Olmakta Var.’idi. Aslında, soytarı sanatını icra eden, emeğinin karşılığını ise alır. Görevi ise, kralı güldürmek, arada sırada ise kralı kızdırarak dayak yemektir. Osmanlıda ise soytarı ile dalkavuk birbirine karıştırılır. Soytarı olduğunu zannettiğimiz padişah’a yalakalık yapan, emek vermeden karşılığını alan ispiyonculukta da ustalık marifetini göstererek bir çok kellenin alınmasına sebep olan kişi aslında dalkavuktur.
Dünkü yazıyı defalarca okudum. İlk başlarda fazla bir şey anlamadım. Fakat sonradan taraflardan öğrendiğim kadarı ile bir arkadaşımız birisinin yazısını kopyala, yapıştır yapmış ve yakalanmış. Günümüzde yapılanların yanında bu yapılanın çokta önemli olduğu ve dikkate alınacak bir mesele olduğunu düşünmüyorum.
Yazı savaşına ikinci günde devam edildi. İkinci gün manşeti ise ‘Seni Gidi Kopyacı’ idi. Evet internet çıktı, mertlik bozuldu. Emek hırsızlığı ise yaygınlaştı. Kitap okuma alışkanlığımızda rafa kalktı. Her şey kolaycılığa kaçmış oldu. Esenler’de ise medya diyince herkes kopyala yapıştır yapmakta çok marifetli. Eskiden gazetecilik böylemiydi? Diye sorarsanız. Ben gazeteci değilim, gazetecilik yapmaya çalışan birisiyim. Eskiden gazetecilere merakımdan olacaktır ki konuşurken hep dinlemişimdir. Birçoğu “Kağıdın kokusunu tadacaksın, bu gazete benim namusum, göz nurum, emeğimidir. Paltomu satarak gazetemi çıkardım.” Derdi. Şimdi ise durum çok farklı, kimisi emek hırsızlığı yapar kimisi kopyala yapıştır yapar. İlk Haber’deki gündemi meşgul eden yazı ne ki? Yakın zamanda bir profesör, tezini çalarak hazırlamıştı. Bunu biz gazetelerden okuduk. O profesör şimdi ise gelmiş ülke yönetiyor, bakanlık yapıyor. Benim diyeceğim, balık baştan kokmuş. Onun için bu yazının üzerinde çok fazla durma gereği duymuyorum. Bakınız, bir bilim insanı ne güzel söylemiş. “Üniversitelerinde bilimsel hırsızlığın yaşandığı bir ülkenin elbette tüm yaşam alanları soyulacaktır.”