Birleşik Haziran Hareketi (HAZİRAN), 1 Eylül Barış Günü nedeniyle bir mesaj yayımladı. Haziran’ın Barış Günü mesajnda, barışın siyasal İslam’a ve emperyalizme karşı olunmadan tesis edilemeyeceği vurgusu
HAZİRAN’dan 1 Eylül mesajı
Birleşik Haziran Hareketi (HAZİRAN), 1 Eylül Barış Günü nedeniyle bir mesaj yayımladı. Haziran’ın Barış Günü mesajnda, barışın siyasal İslam’a ve emperyalizme karşı olunmadan tesis edilemeyeceği vurgusunda bulunularak, “Karanlık gidişata ancak ve ancak başkanlık rejimine, emperyalizme ve dinci gericiliğe karşı mücadeleyi birleşik bir hat üzerinde ele alan bir anlayışla, tüm halk güçlerinin birleşik mücadelesiyle son verilebilir” denildi.
HAZİRAN’ın siyasal İslamcılığa ve emperyalizme karşı özgürlük ve laiklik için, eşit ve kardeşlik için, ülkede ve Ortadoğu’da barış için omuz vermeye çağıran açıklamasının tam metni şöyle:
“Ülkemiz 20 Temmuz 2016’dan bu yana, OHAL’le, KHK’lerle yönetiliyor.
15 Temmuz Darbe Girişimi’ni “Alllah’ın lütfu” olarak gören zihniyet, darbe karşıtlığı temelinde oluşan ‘milli mutabakat’ ortamını kendi darbesini örgütlemek için kullandı. Devletin tüm kurumları siyasal İslamcı bir anlayış tarafından teslim alındı. Hileli referandum sonuçlarıyla birlikte tek adama dayalı Başkanlık Rejimi’ne giden yollar ardına kadar açıldı.
Böylesi bir hal ve gidişat içinde ‘Barış’ dediğimizde öne çıkartılması gereken cümle şudur:
Hayatın her alanında varlığı hissedilen OHAL Rejimi’ne, tek adam anlayışına karşı mücadele yükseltilmeden gerçek bir barış tesis edilemez.
AKP, 15 yıllık iktidarı süresince kamuya ait ne varsa sattı, sermayeye ne istediyse verdi. OHAL’e dayanılarak çıkartılan yasalarla kamuya ait son kırıntılar da heba edildi. Varlık Fonu Yasası ile kamu kaynakları özelleştirme talanına açılarak sermayenin üzerindeki vergi yükü hafifletilirken emekçilerin üzerindeki yük yeni uygulamalarla artırıldı. Grevler OHAL gerekçe gösterilerek ertelendi, işçilerin eylem hakları ellerinden alındı.
Seçilmiş vekiller, belediye başkanları tutuklanarak halkın iradesi yok sayıldı, kentler yakıldı, yıkıldı. Gazeteciler, aydınlar, yazarlar tutuklandı, dergi ve televizyonlar kapatılarak halkın haber alma hakkı gasp edildi. Eleştiren herkesin düşman hukukuna göre soruşturulduğu otoriter bir sistem kuruldu.
Böylesi bir hal ve gidişat içinde ‘Barış’ dediğimizde öne çıkartılması gereken cümle şudur:
On beş yıldır emekçi düşmanı neo-liberal politikaları sürdüren otoriter AKP iktidarına karşı çok yönlü bir mücadele gerçekleştirilmeden toplumsal barış sağlanamaz.
Ülkemiz iki İslamcı gücün ortaklığında yıkıma uğratıldı. Cemaat ve AKP kirli kumpasları birlikte kurdu. İslamcı örgütler, Cemaatler ve tarikatlar on yıllar boyunca bir devlet politikası olarak korunup kollandı, emperyalizmin desteğiyle geliştirildi. Laikliğin temelleri ortadan kaldırılarak devletin tüm kurumları bu gerici güçler tarafından ele geçirildi. Ensar’dan Cemaat okullarına, tarikatlara uzanan ve okulların imam hatipleştirilmesiyle derinleşen gericilik, laik yaşam alanlarını daraltarak başta çocuklar ve kadınlar olmak üzere tüm toplumu kuşattı. AKP’nin de desteğiyle gelişen IŞİD ve benzeri cihatçı çeteler bu gerici iklim içinde yaşama ve gelişme imkânı buldu.
Böylesi bir hal ve gidişat içinde ‘Barış’ dediğimizde öne çıkartılması gereken cümle şudur:
Siyasal İslamcılıkla, dinci örgütlü kötülükle hesaplaşılmadan, laiklik kazanılmadan iç barış tesis edilemez.
Başta ABD olmak üzere küresel emperyalist güçlerin isteği ve yönlendirmesiyle sürdürülen Suriye ve Irak savaşı, on binlerce kadının, gencin ve çocuğun ölümüne yol açtı. Suriye, emperyalizm güdümlü etnik ve mezhepsel çatışmalar sonucu can çekişen bir ülkeye dönüştürüldü. Milyonlarca insan göç yollarında mağdur oldu, binlercesi bir sınırdan diğerine geçerken can verdi. AKP Hükümeti ve Avrupa devletleri mültecilik üzerinden insanlık değerlerini pazarlayarak ayaklar altına aldı. AKP/Saray Rejimi, savaşın süreğenleşmesine yol açacak her yeni gelişmede ateşe benzin dökmeye devam ederek ülkenin geleceğini daha da karartan operasyonlara imza attı.
Böylesi bir hal ve gidişat içinde ‘Barış’ dediğimizde öne çıkartılması gereken cümle şudur:
Emperyalizme karşı etkin bir mücadele yürütülmeden, bağımsızlıkçı bir hat savunulmadan ülkemizde ve Ortadoğu’da kalıcı barış tesis edilemez.
Ve en nihayet, tüm bunları gören bir yerden “Kürt sorunu ve Barış” ekseninde söylenmesi gereken cümle şudur:
Kürt sorunu savaşla, şiddetle çözülemez.
Ortak yaşam umudumuzu tüketen bu savaşa son verilmesini, silahların susmasını talep ediyor, Kürt sorununun demokratik çözümüyle ilgili çağrımızı yineliyoruz.
Demokratik siyaset kanalları bir an önce açılmalı, eşit yurttaşlık temelinde birlikte yaşamı güvence altına alacak bir çözüm yolu geliştirilmelidir.
Bu karanlık gidişata ancak ve ancak başkanlık rejimine, emperyalizme ve dinci gericiliğe karşı mücadeleyi birleşik bir hat üzerinde ele alan bir anlayışla, tüm halk güçlerinin birleşik mücadelesiyle son verilebilir.
Tüm yurttaşlarımızı; siyasal İslamcılığa ve emperyalizme karşı özgürlük ve laiklik için, eşitlik ve kardeşlik için, ülkede ve Ortadoğu’da barış için omuz vermeye çağırıyoruz!”