Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, partisinin haftalık basın açıklamasında gündemi değerlendirdi. TİP İstanbul İl Binası’ndan yurttaşlara seslenen Baş, iktidar ve sermaye sınıfının, bu hafta da yine emeğe ve özgürlüklere saldırdığını vurguladı.
Baş’ın açıklamaları şöyle:
Mücadele de sürüyor. Emekçiler seslerini yükselttikçe umut da artıyor.
Belediyelerde çalışan 450 bin emekçi yeni dönemde yapılacak toplu iş sözleşmeleriyle üç yıldır yüzde 60’lara varan kayıplarını ortadan kaldırmayı hedefliyorlardı. İşçiler bu son dönemde KHK ile belediye şirketlerine geçirildiler ve taşeronluk sistemi böylece neredeyse kalıcı hale getirilmiş oldu. Kimi belediyelerde bu toplu sözleşme süreçleri işçiler tarafından memnuniyetle karşılanırken, birçok belediyede ise sorun var. Burada hem belediye yönetimleri hem de sendika bürokrasileri emekçilerin haklarını kazanmasının önünde engel teşkil ediyor.
‘İŞÇİLERİ YOKSULLUK SINIRININ YARISI ÜCRETE MAHKUM EDENLER, İŞÇİLERİN DÜŞMANDIR’
Hangi partinin belediyesi olduğu fark etmeksizin, işçiler, yoksulluk sınırının yarısına zor ulaşan ücretlere mahkum edenler, işçilerin düşmanıdır. "Bu para neyinize yetmiyor" tavrıyla işçilerin emeklerini küçümseyenler duygudaşlığımız söz konusu olamaz.
Sendika genel merkez yöneticilerinin işverenlerin yanında davranıyor olmalarını güçlü şekilde kınamak zorundayız. Yüksek ücretler alan sendikacıların sefalet koşullarında yaşayan işçilerin sözleşmelerini imzalama tutumunu hep birlikte reddetmeliyiz.
Kadıköy’de, emekçilerin maaşlarıyla ilgili yanıltıcı bilgiler bizzat belediye yönetimi tarafından halka servis edilirken, sendika genel merkez yöneticilerinin işçiler grevdeyken onlara sormadan sözleşmelerine gizlice imza atmaları çalışanlara büyük zararlar verdi.
‘İŞÇİYE KİM ZARAR VERİYORSA O BİZİM DÜŞMANIMIZDIR’
İşçinin emeğinden, alın terinden üstün hiçbir değer tanımıyoruz. Kim ki işçiye bilerek, isteyerek zarar veriyor o bizim düşmanımızdır.
Sendikalar, bürokratların değil mücadele eden emekçilerin örgütleridir.
‘DİRENEN İŞÇİLERE SELAM OLSUN’
Dün Maltepe’de olduğu gibi belediye emekçileri sorunlarına çözümler üretilmediği için grev ilanlarını her gün farklı bir belediyede asıyorlar. Onlar çocuklarının ve ailelerinin geleceği için mücadele ediyorlar. Hizmet üreterek hayatımızı kolaylaştıran ve yaşadığımız şehirleri güzelleştiren belediye emekçilerine selam olsun.
‘KAFE, BAR VE RESTORAN ÇALIŞANLARININ TALEPLERİNİN YANINDAYIZ’
Gündemdeki bir diğer başlık da kafe, bar ve restoran çalışanlarının talepleri... Çalışan arkadaşlarımız önceki gün 7 ilde basın açıklaması düzenleyerek seslerini bir kez daha duyurdular.
Kendilerinin ifade ettiği rakamlara göre kafe ve restoranlar 170, barlar ise 345 gündür kapalı. Neredeyse bir yıla yakındır işsizler, gelirsizler ve daha kötüsü çoğunluğu sigortasız çalıştırılan bu işçi arkadaşlarımız destek adı altında sunulan ödeneklerden de yararlanamadılar.
Şimdi önümüzdeki süreçte iller ve ilçelerdeki vaka sayılarına göre mekanların düşük kapasiteli çalışma ile açılması tarif ediliyor, fakat nakdi ücret desteği ile kısa çalışma ödeneği önümüzdeki ay bitiriliyor. Açılması garanti olmayan, açılsa dahi düşük kapasiteli çalışma sebebiyle birçok işçiden vazgeçileceği iş yerlerinde, işçilerin kalan tek güvencesi olan ödenekler de ortadan kaldırılıyor.
Çalışan arkadaşlarımızın talepleri, tüm mekanlarda açılma ve ücret desteklerinin en azından bu sektör için yıl sonuna kadar uzatılması yönünde. Biz de arkadaşlarımızın bu taleplerinin yanında olduğumuzu ifade ediyoruz.
‘AKP KONGRELERİ VE CENAZELER DÜŞÜNÜLDÜĞÜNDE AKIL ALMAZ BİR DURUM’
AKP kongrelerinde insanlar birbirinin üstüne binecekken daha dün İstanbul’dan gerçekleşen bir cenaze töreninde Sağlık Bakanı dahil tüm üst düzey devlet görevlileri topluca katılırken insanları bir yıldır çaresiz beklemeye mahkumiyet dışında bir yol bulunamıyor olması akıl almaz bir durumdur.
Sağlıklı koşularda açılmasının yolu varsa açılsın, eğer böyle bir yol bulunamıyorsa bunun bedelinin küçük esnaf ve işçiler, emekçilere ödetilmesinden vazgeçilsin.
‘ÖZGÜRLÜKLER AYAKLAR ALTINA ALINIYOR’
İktidar cephesinin en yetkili ağızlarının geçen hafta sarf ettiği kimi sözler bir kez daha özgürlüklerimizin nasıl ayaklar altına alındığını resmetmiş oldu.
İşkenceye kılıf bulanları, onu normalleştirmeye çalışanları, kadın mücadelesini “terörizm” şeklinde karalayanları gördük dinledik.
Sevgili yurttaşlar,
Bundan tam 11 yıl önce Onur Yaser Can adlı genç bir mimar, kendisine işkence ve kötü muamele uygulayan polisler yüzünden yaşamına kıydı. Yaşanan bu acının ardından aileyi kaybettik.
Bundan 14 yıl önce Festus Okey gözaltında katledildi.
Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi’nin son 30 yılda en fazla ziyaret ettiği ülke Türkiye.
Her yıl onlarca yeni işkence ve kötü muamele şikayetleri geliyor. Uluslararası ve ulusal kuruluşlar bunları raporluyor, araştırıyor.
Ve bu ortamda bugün özellikle kadınlar ama yalnız onlar da değil pek çok yurttaşımız gözaltında çıplak arama, şiddet ve ölüm tehditleri ile işkenceye maruz kaldıklarını beyan ediyor.
‘BÖYLE ONUR, BÖYLE AHLAK YERİN DİBİNE BATSIN’
AKP Grup Başkanvekili bu iddialara nasıl yanıt veriyor? Bakın dikkatinizi çekiyorum, Özlem Zengin kadın bir avukat. Yani bu konularda en fazla duyarlı olması gereken bir kişiden söz ediyoruz.
Ne diyor Özlem Zengin?
Onurlu ve ahlaklı bir kadın çıplak arandığını açıklamak için bir yıl beklemezmiş. Kadınlar bebekleriyle cezaevine girmek için bilinçli olarak hamile kalıyorlarmış.
Böyle onur, böyle ahlak yerin dibine batsın.
O ahlaktan, o onurdan bize lazım değil. Bu zihniyetin ahlak saydığı, onur saydığı şeyler nedeniyle bugün Türkiye’de binlerce kız çocuğu zorla evlendiriliyor. Cinsel istismara maruz kalıyor. Cinsel şiddete maruz kalan kadınlar seslerini çıkardıklarında bu zihniyetin temsilcilerinin hışmına uğrayacaklarını bildikleri için konuşamıyorlar.
‘MAĞDUR ROLÜ YAPMAKTAN VAZGEÇMİYORLAR’
AKP 19 yıldır iktidarda olmasına deyim yerindeyse ne istiyorsa yapmasına rağmen mağdur rolü yapmaktan bir türlü vazgeçemiyor.
Din üzerinden yaptığınız duygu sömürüsü, oradan türettiğiniz mağduriyet edebiyatı artık yetti. Bu vesileyle iktidara karşı kesintisiz mücadele eden tüm kadınları bir kez daha selamlamak istiyorum.
İyi ki kadın hareketi var. Mücadele eden kadınlar, en başta biz erkeklere, tabiri caizse, kafamıza vura vura, uğradıkları cinsel, psikolojik şiddeti ifade etmelerinin kolay olmadığını öğretti.
Biz, böyle bir şiddete maruz kalan ama bunu çok geç ifade edebilen kadının ahlakını, onurunu sorgulamamayı öğrendik.
Bakın değerli arkadaşlar, AKP öyle bir karanlık yarattı ki, bu iktidarın bir parçası olan bir kadın ve avukat olsa dahi, kadın mücadelesinin hepimizi aydınlatan bu ve bunun gibi pek çok kazanımı oralara ulaşmıyor bile.
Öyle bir karanlıktalar ki, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun pek çok kadının hayatını kurtaran kadın örgütlerini terör örgütü olarak hafızalara kazımaya çalışmasına bir ses dahi çıkaramıyorlar.
‘SİZ VE REİSİNİZ AYNI KİŞİSİNİZ ÖZLEM ZENGİN’
“İçişleri Bakanıma itimat etmeyeyim mi?” diyorlar? Siz ve o ve kadın-erkek eşitliğine inanmıyorum diyen reisiniz aynı kişilersiniz Özlem Zengin.
Kadını ahlakı üzerinden karalamaya çalışan binlerce, on binlerce yobaz var bu ülkede. Siz onların aklısınız, gözüsünüz, dilisiniz…
‘ÖRGÜT EVİ SİZİN CEMAAT EVLERİNİZDİR’
Avukat Özlem Zengin konuşmaya devam ediyor. Ankara’da evlerinin önünden polisler tarafından kaçırılan gençlerle ilgili yalan söylüyormuşuz. Onlar örgüt evlerinin önünden kaçırılmışlar.
Bunun neresine cevap vereyim!
Türkiye İşçi Partisi üye ve yöneticisi, öğrenci kardeşimiz Ali Ayduğan’ın da aralarında olduğu gençler Ankara’da evlerinin önünden kaçırıldılar.
Ankara’nın dört ayrı çıkışına kadar polisler eşliğinde götürüldüler. Genç arkadaşlarımız bu kişilerin polis olduklarını biliyorlar. Onlara fiziksel şiddet uygulandı. Ölümle tehdit edildiler.
Örgüt evi nedir Özlem Zengin? Sizin tarikat evleriniz, cemaat evleriniz vardı belki, bizde öyle şeyler yok.
Ali’yi gidin mahallesindeki esnafa sorun, size anlatsınlar.
O mahallenin en genç muhtar adayı oldu. Binlerce oy aldı. Olmasaydı da ne fark ederdi?
‘SÜLEYMAN ZENGİN EFENDİ!’
Özlem Zengin, Süleyman Soylu fark etmiyor. Aynı kişisiniz ikinize birden sesleniyorum…
Süleyman Zengin Efendi!
Bu gençlerimizin burnu kanasa sorumlusu sensin!
Gençlerin yakasından o kirli ellerini çek. Kadınların yakasından o kirli elini çek.
‘ANIL AKYÜZ’Ü TERÖR ESTİREREK SINAVA GÖTÜRDÜLER’
Boğaziçi eylemlerine katıldığı için bir parti üyemiz cezaevinde. Anıl Akyüz, aynı zamanda bir öğrenci. Boğaziçili öğrenci ve akademisyenlerin haklı taleplerine destek vermek için eylemlere katıldı. Polis şiddetine maruz kaldı ve bugün cezaevinde. Anıl dışında da cezaevinde olan öğrenciler var. Anıl’ın geçen hafta sonu sınavı vardı ve onlarca jandarma eşliğinde, okulda terör estirerek sınava götürdüler.
Aralarında partili arkadaşlarımızın da olduğu pek çok genç elektronik kelepçeyle ev hapsinde tutuluyor.
‘GENÇLİĞİ KAYBETTİNİZ, KORKUNUZ BU YÜZDEN’
Gençler teknolojiyi daha iyiye, daha güzele ulaşmak için kullanıyor. Ağlar kuruyor, pandemiden zarar görenlerle, deprem mağdurlarıyla dayanışmak için kullanıyor. Siz gençleri hapis tutmak için!
Elektronik dendiğinde gençlerin aklına müzik geliyor, ne bileyim mühendislik geliyor, bilim geliyor. Sizin aklınıza kelepçe!
Milyonlarca genç yurt dışına çıkmak istiyor iktidar onları tutmak için bula bula cezaevine atmayı akıl ediyor, bir de elektronik kelepçeyi!
İşte bu yüzden gençliği kaybettiniz. Korkunuz da bu yüzden!
‘LİSELİLERİN TALEPLERİNDE ANLAŞILMAYACAK NE VAR?’
Gençlik demişken, liseli kardeşlerimizin bana ilettiği bir dertleri var onu sizinle paylaşmak istiyorum.
Öğrenciler diyor ki: “Birinci dönemde yapılamayan dönem sonu sınavlarını 1 Mart’tan itibaren yüz yüze yapma kararı aldınız ama binlerce insan her gün koronavirüse yakalanmaya devam ederken biz yüz yüze sınavda geleceğimizi tehlikeye atmak istemiyoruz.”
Bunda anlaşılmayacak ne var, bu basit talebin karşısında kulağının üzerine yatmanın ne anlamı var? İktidar, “Ben ne dersem olur” anlayışını sürdürüyor. İktidarı, gençlerin sesine kulak vermeye davet ediyoruz.