15-16 Haziran 1970 Büyük İşçi Direnişi’nin ellinci yıldönümünde, o tarihte Arçelik Fabrikası’nda genç bir işçi olarak çalışan Hayri Erol ile görüştük. 15-16 Haziran işçi eyleminin bir öncü işçiler eylemi olduğunu ifade eden Erol’a, büyük işçi direnişini ve işçi sınıfının bugünkü durumunu sorduk.
Politez: 15-16 Haziran eylemlerini gerçekleştiren yüz binlerce işçiden biri olduğunuzu biliyoruz. O günün koşullarını ve kısaca eylemlerin nasıl geliştiğini anlatır mısınız?
Hayri Erol: Bu konuyu, geçmişinden koparıp, sadece görkemli bir işçi eylemi olarak ele alamayız. Yani, öncesinde hiçbir şey olmamış, sanki Türkiye'de yaprak oynamıyormuş da birden yüzbinlerce işçi sadece bir sendika kapatma girişimine karşı öfkeyle sokaklara dökülmüş değil. Yani bu öyle bir şey değil. Böyle anlatırsak, ülkemizin o günkü durumundan bahsetmezsek, hatta dünyadan söz etmezsek eksik kalır. 1960’lara gelindiğinde dünyanın üçte biri şöyle ya da böyle sosyalistti. Küba deneyimi büyük ilgi görmüştü. Dünyanın birçok bölgesinde kurtuluş savaşları, anti emperyalist savaşlar gelişiyordu. Mesela o yıllarda emperyalizme karşı mücadelenin simgesi olmuş Vietnam direnişi vardı.
Bütün bunların etkisi altındaki Türkiye'ye baktığımızda 60'lı yıllar mücadelenin yükseldiği yıllardır. 61 Anayasası’yla örgütlenmenin önü açılmış, ilk defa grev hakkı verilmiştir. İşçi sınıfı bu hakkın kağıt üzerinde bırakılmasına izin vermemiş, mücadele ederek ancak 1963'de yasalaşmasını sağlamıştır. Bu arada işverenler, insanlık suçu olan ve 1961 Anayası'nda yer almayan lokavtı da sokarak yasayı, Grev ve Lokavt Yasası olarak çıkartmıştır. Onu da belirtmek lazım. Türkiye’de toplumsal muhalefetin yükselişi 1965’lerden sonradır. DİSK'in kuruluşu da 1967 yılında olmuştur.
DİSK, Amerikancı sarı sendikacılara karşı bir itiraz olarak kurulmuştur. Sürekli işçilere, işyerleri için “buralar bizim ekmek kapımız” diyen, sürekli teslimiyetçiliği dayatan anlayışa karşı bir tepki olarak kurulmuştur. Bu itirazın tabandan geldiğini söyleyebiliriz. Türk-İş yönetimi değiştirilemeyince Türk-İş’e itiraz olarak kurulmuştur DİSK. Bu, işçi sınıfının tabanında coşkuyla karşılanmıştır. DİSK'in kurulması Türkiye için ileri bir adım olmuştur.
Ayrıca bu dönemde Türkiye İşçi Partisi'nin kurulması var. 1965 yılında TİP’in meclise girmesi de toplumda kitlelerin yüzünün sola döndüğünü gösterir. Bu durup dururken olan bir şey değildir. Bu gelişmeler, ortanın solu olarak kendini tarif eden CHP’yi de etkilemiştir.
Bütün bu gelişmeler esasında 15-16 Haziran’ın habercisidir. Esasında bir ilerleme var gerçekten. Peki, en çok nerede var bu ilerleme? Fabrika işçiliğinde var. Metal işçiliğinin burada başrol oynadığını görüyoruz. Aslında Türkiye'de bir kalkınma da var, baktığımızda onu da görüyoruz. Türkiye ‘65 ile ‘70 arasında hızlı bir kalkınma içinde olan bir ülke. Montaj sanayi de olsa gelişme var. Türkiye'de binlerce işçinin çalıştığı dev fabrikalar var o dönemde. Amerikancı bunların çoğu. İşte Arçelikler, Otosanlar, Genotolar, Demir Dökümler, Türk Chrysler, Türk Kablolar, bunlar hep yabancı ortaklığında kurulmuş fabrikalar. Kimlerle işbirliğinde, kim ortakları; Sabancılar, Eczacıbaşı, Koçlar. Dolayısıyla kısaca güçlü bir üretim var gerçekten. Benim çalıştığım Arçelik Fabrikası örneğin, buzdolabından biçerdövere kadar üretim yapıyordu. 25 mamul birden. Büyük bir canlılık. Büyük bir sanayi kurulması demek, binlerce insanın işçi sınıfının saflarına katılması demektir. Yeni işçiler demektir, yeni proleterler demektir. Bu da toplumsal mücadelede büyük bir ivme anlamına geliyor.
Kamuda hala Türk-İş'in egemenliği olduğu için o alanda bir gelişmeden söz edemiyoruz. Yani uzlaşmacı bir biçimde, devlet güvencesi altında iş güvenliği olan işyerlerinde Türk-İş’in egemenliği devam ediyordu. Ama özel sektörde ve özellikle metal iş kolunda büyük bir gelişme ve buna paralel gelişen bir örgütlenme vardı. Fabrika işçilerinin örgütlenmesi toplumsal muhalefetin gelişmesi açısından önemli, ancak o dönem örgütlenenler sadece fabrika işçileri değil.
Aynı dönemde, yine 1965’den sonra devrimci gençlik var ülkesinin meselelerini dert edinen. Çok önemli bir şey bu. Üniversitelere tahsil yapıp okumak için gelen gençler, aynı zamanda emekçilerin sorunlarına ilgi duyuyor, onlarla el ele veriyor, ülkenin sorunlarına sahip çıkıyor. Altıncı Filo eylemleri var Türkiye'de örneğin. Amerikan askerleri geliyor, devrimci gençler tarafından denize dökülüyor.
Güçlü bir öğretmen hareketi TÖS var. Türkiye Öğretmenler Sendikası gerçekten ciddiye alınan, öğretmenlerin haklarını savunan, yurtsever ilerici bir rotası olan bir yapıydı. Köylü hareketleri de var aynı dönemde.
15 Şubat 1969’da Ankara’da yapılan Büyük Öğretmen Yürüyüşü (TÖS)
Öyle bir rüzgar esiyor ki soldan yana, yurtseverlikten yana. İncelediğimizde bu tavırların temelinin yurtsever çıkışlı olduğunu görüyoruz. Biraz sonra 15-16 Haziran'da da bu konuya geliriz. Hep anti emperyalist sloganların önde olduğu bir dönemdir. Böyle bir süreç yaşıyoruz, dolayısıyla bu kadar toplumsal muhalefetin yükseldiği koşullarda çok büyük bir işçi direnişinin olması aslında doğaldır da. O gelişmelerin doğal sonucudur diyebiliriz.
Büyük toplumsal olaylar kendiliğinden olmaz, gelişmesini tetikleyen bir şey olması gerekir. Bu bazen küçücük bir şey de olabilir. DİSK, 1967’de kurulan bir konfederasyon. Dikkatinizi çekerim, 1970'lere gelindiğinde yüzbinlere varıyor üye sayısı. Hızlı bir gelişme ama çok büyük değil aslında bu sayı bir konfederasyon için. Maden-İş konfederasyonun önemli bir sendikası ve epeyce de üyesi var. Ancak bu işkolunda da işçilerin çoğu hala Türk-İş’e üye o dönemde. 65’ den sonra Türkiye’de bu biraz evvel ismini saydığım büyük holdinglerde direnişler başlıyor. Direnişler ekonomik temelli değil.1969 yılındaki büyük Singer direnişi örneğin, Türk-İş'ten DİSK’e geçmek için yapılan bir direniş. Fabrika işgal edilmiştir. Cevher İş Sendikası’ndan Maden İş Sendikası’na geçmek için büyük bir direniş yapılmış, fabrika işgali ile başarı kazanılmıştır. Çok büyük bir direniştir o. Gamak motor direnişi mesela, çok önemli bir direniştir. Sendika değiştirmek için yapılmıştır. Bir işçi yaşamını yitirmiştir, Şerif Aygün.
“Şerif’i patron ve polis kurşunu öldürdü.
Politez : Verdiğiniz örneklerden de görüldüğü gibi işçilerin, ölümle de karşılaşsalar, sendikalarını değiştirmek için büyük mücadeleler verdiklerini anlıyoruz. Buna iten nedenleri biraz açar mısınız?
Hayri Erol: Evet, hatırlatmanız iyi oldu. DİSK’in alternatif bir odak olmasıyla alakalıdır. Yani işçiler durup dururken Cevher İş Sendikasını bırakıp neden Maden-İş’e geçsinler? Demek ki, orada bir şey oluyor. Olan neydi esas olarak? Bunu iyi saptamak lazım.
Ben işçi olarak bunu yaşadığım için söylüyorum. O dönem çok gençtim. Mesela Türkiye'de işçilerin üzerini ararlardı, üzerimizi ararlardı. Çok aşağılayıcı bir uygulamaydı. DİSK içinde Lastik-İş Sendikası Genel Başkanı Rıza Kuas - ki milletvekili oldu daha sonra Türkiye İşçi Partisi'nden- “Üstümüzü Aratmayacağız” diye bir kampanya başlattı. “DİSK’e bağlı işçilerin çalıştığı fabrikalarda bu aşağılayıcı uygulama yapılmayacaktır,” dendi. “Biz üstümüzü aratmıyoruz” dedik. Hemen sonuç alındı. Şunun için verdim bu örneği; bu ekonomik bir talep değil. Siyasi içerikli, insan onuruna sahip çıkma eylemidir bu.
Niye seçenek oldu DİSK? Sadece sendika sayesinde, iyi ücretler alınıyor diye değil. Başka bir şey söylüyorum. Bana göre işçiler, sadece ücret artışından değil, işyerindeki sosyal şartların iyileştirilmesi, insan yerine konulması gibi nedenlerle DİSK’e meylettiler. İşçiler DİSK’te kişilik kazandılar, en önemlisi budur. Örnek vermek gerekirse, sarı sendikanın üyesi bir işçi sabah viziteye çıkarken korkuyordu; geri döndüğümde, ya posta başım bana “yarın sabah işe gelme” derse, “Hasta olman önemli değil, iş var çalışacaksın” derse diye. İşçi DİSK’te bir kimlik kazandı, sınıfsal kimliğin değerini öğrendi. “Ben çok değerliyim,” dedi. Neden? Çünkü, DİSK’e geçmesiyle eğitim çalışmalarına dahil oldu. Bu benim işim, en iyi şekilde çalışacağım ancak benim haklarım var. Ben hastalandığım zaman benim rapor alma hakkım var. Ben en iyi yemekleri yemeliyim. Bunları öğrendi. Fabrikalarda baş temsilci, personel müdürü, işveren üçlüsü ile yemek listeleri yapılırdı. Kalori hesaplamaları yapılırdı. Ben bunu daha sonraları baş temsilcilik dönemimde yaşadım. En önemli şey buydu; işçi sınıfının şahsiyet kazanması, ücretlerinin dışında, insanca çalışma koşullarına kavuşması ve onurlu bir şekilde yaşaması.