ERDOĞAN AKSU; " BÖYLE BEREKET OLUR MU?"

ERDOĞAN AKSU;

“o rab ki kalemle yazmayı öğretti.” Kimse alınıp gücenmesin ama içimize dokunan bir konuya değinmeden geçemeyeceğiz. Yazacağız.

 

 

 

 

 

 

 ERDOĞAN AKSU; " BÖYLE BEREKET OLUR MU?"

“o rab ki kalemle yazmayı öğretti.” Kimse alınıp gücenmesin ama içimize dokunan bir konuya değinmeden geçemeyeceğiz. Yazacağız.

Dünyanın çekiciliğine aldanmadan, geçici güzelliklerine tapmadan ve hırsa kapılmadan özgü ve özgün bir yol tutturduk gidiyoruz. Garip bir yolcu misali. Bilinçli bilinçsizlere inat, doğru bildiğimiz yoldan sapmayacağız. Ahir ömrümüzde aklımızın erdiğince yazacağız.

Konu şu; ilçemizde ramazan 2011-bereket kardeşliğimizdedir sloganıyla etkinlikler start aldı. “Burunları yukarı, gözleri aşağı somurtanlar”dan olmadan ve olmamak için iftar ve iftar sonrasını elden geldiğince takipteyiz. Bir kenara ilişip seyrediyoruz.

Zihinsel ve duygusal medcezirler arasında bu işin olmadığına ilişkin bir kanaat oluştu akıl çeperimizde. Bir haftalık izlenimleri harmanladığımızda ise içimiz karardı biraz. “Baksalar da görmezlerden olmamak” içindir dertlenişimiz.

Kimse darılmasın ama geçen ramazana referandum denk düşünce etkinlikler bu denli çığırından çıkmamıştı. Veya daha derli toplu, daha disipline bir görüntü kaldı hafızalarda. Siyasi yarış ve propaganda, eğlencenin ve temaşanın dozunu biraz aşağı çekmiş bir nevi dengelemişti anlaşılan. Ancak bu sene…

“Allahın size verdiği şeylerden hayra harcayın” öğüdüyle, iftar programlarını anlamak olası. Arada biz de o lokmalardan nasipleniyoruz. Kesenin ağzını kapatma ayında olunmadığından iftar sofraları bolca kuruluyor. Dürüstçe dua edenlerden olmaktır dileğimiz, başkaca bir gayretimiz de yok. Afrika'yı da düşündükçe...

Ama; “Doğrusu siz israfı adet edinmiş kavimlerdensiniz” listesine girmeyen incelik ve sadelikle düzenlenmiş iftar davetlerine icabet boyun borcu. Yoksa “Dosdoğru bir yol üzerinde” uçuruma yuvarlanmak işten bile değil. Evet, verilen iftar programlarını içtenlikli bir dayanışma paylaşma bağlamında makul ve mazur karşılamak normal. Ya iftar sonralarını…

İftar sonrasının söz ve imgelerle anlatılması güç. Acı bir dram yaşanıyor, ramazanın kutsiyetine ve özüne ters düşen. “Sadece bir gürültü oldu, onlarda hemen sönüverdiler” direktifini haklı çıkaran ve kanıtlayan bir mecraya akıyor iyi niyetlilik. Umarız yetkililerde görüyorlardır.

Çalgılı defli, davullu zurnalı, orglu piyanolu, bir çadır tiyatrosu havası esiyor estiriliyor ilçe kültür merkezinde. Bu organizasyonun en başındaki her kimse, artık bu seneden geçti belki ama yeni yılda bir gözden geçirsinler bu meseleyi. İnce eleyip sık dokuyarak enikonu irdeleyip kangrene dönüşmeden vursunlar neşteri.

Kimse kusura kalmasın, darılmasın ama kadınlı kızlı, adamlı kızanlı, çoluk çocuklu bir kendinden geçiş var ki meydanlarda şaşılası. Sanki recepte şabanda zırhlanılmış da, ramazanda zırhlar deliniyor, perdeler kalkıyor. Bir ucuz eğlence panayırı hortluyor şehrin ortasında. Biz de figüranları. Eski ramazan eğlenceleri bu olmasa gerek.

“Biz onların içlerini de biliriz, dışlarını da” kesinliğine inandığımızdan içimiz dışımız bir. Aklımızdan geçenler ayan beyan ortada, Allah’ın bildiğini kuldan esirgemeye de hiç gerek yok. Rahatsız olduk açıkçası. Oryantalist bir mantıkla, değişken bakış açılarıyla değerlendirenler olabilir. Ancak gece ve gece şakır şukur eğleniş izlemek, seyre mahkûmiyet epey ağır geldi gövdemize. Marjinal sayılsak da gerçek budur, işin aslı budur. Vur patlasın çal oynasın yakışmıyor, hele bu günlerde kültür merkezine.

Gördük ki; “Bir delildir onlara ölü toprak, gece de onlara bir delildir” ile başlayıp devam eden deliller silsilesi unutuluyor, unutulmuş. Maalesef topyekûn bir deliliğe yelken açtık, öyle şişim şişim şişilesi bir durum yok. Ayrıca marjinal faydası bile kuşku götürür bu deniz faciasına, bir servet harcanıyordur herhalde.

O nedenle; “Çoklukla övünmek, sizi kabirlere varıncaya kadar oyalar” ikazına rağmen bu garipliklerle oyalanmak boşa geçen zaman. Sadece ilçemizde değil belki de tüm ülkede ayni çılgınlık at koşturuyor. Yeşil çimlere yazık vallahi. O halde fazla gecikmeden her birimize aynaya bakmak düşüyor. Bize de suya yazmak kaldı.

“Gözümüze nur, göğsüme şifa kıl”ınsın coşkusundandır bu sessiz ayartıcılığımız. Ayarsız, duyarsız kalmak, kabullenmek ise kara kaplıda yazmaz. Ayrıca ol denildiği için olanda bir zerreyiz. Görsek de yazsak da nafile.

“Allah yaptıklarınızı görendir”…