Beslemeler

Beslemeler

Eray Tüfekçi yazdı...


Beslemeler

Bab-ı Ali’ye doğru yokuş çıkan adam havanın durumuna göre pek uygun giyinmemiştir. Etraftaki gözler onun kış mevsiminde neden bir paltosunu olmadığını sorgularken içlerinde bir de acıma duygusunu yaşamışlardır. Ama o adam, etrafına bakmaya vakti olmaksızın, üşüse de, inatla ve azimle yokuşu emin adımlarla çıkmaktadır.

Kim mi bu adam? Neden mi bahsediyorum…

Bu anlattığım adam Orhan Veli’nin ta kendisidir. Bir dergi çıkartabilmek için paltosunu satan Bab-ı Ali’nin yollarına düşen bir adamın hikayesi...

Bu olay bana Türkiye’deki gazeteciliğin, yayıncılığın tarihini anlamak adına çok açıklayıcı geliyor.

Türkiye’de gazetecilik  

Özellikle 80’lerden önce gazetelerin sahipleri de gazeteciydi. Asıl işleri hatta her şeyleri gazeteleriydi. Yani, kalemleri ve düşünceleri… Patronu oldukları gazetelerinde patronluk değil gazetecilik yapıyorlardı. Sonraki yıllarda ne zamanki sermaye gazeteciliğe bulaştı orada baskı, özellikle aşırı bir şekilde taraflı gazetecilik, habercilik arttı. Patronun istemediği haber yayınlanmaz oldu. Önemli olaylar yeri geldiği zaman görünmez oluverdi, halktan saklandı. 12 Eylül’de patronların, sermayenin gazeteleri ve yazarları darbeyi överken, özgür fikirli gazeteciler darbeye karşı geldiler. Şimdilerde ise patronunu farketmeyip masasında haber yapan gazeteciler işlerinden atılır oldu. Patronun fikrine uygun yazmayan özgür fikirli insanlar işlerinden kovulur oldu. İktidarın hedef gösterdiği yazarlar, çizerler muhalif gazetelerin sayfalarında kendilerine yer aramak zorunda kalıyor. Böylece besleme basın ortaya çıkıyor.

Belediyeler ve yayımcılık

İlerleyen yıllarda… Özellikle 94 ve sonrası… Belediyecilik reklamcılığa döküldü. Almanya’da Berlin neredeyse yeniden inşa edilirken tek bir afiş veya reklam türü bir şey görülemezken, İstanbul’da ayda bir döşenen kaldırım taşlarının reklamı yapılır oldu, bu süreç devam ediyor. Döşenen su borularının, dökülen asfaltın, toplanan çöplerin reklamı halkın parasıyla halka yapılır oldu.

Sonra…

Önünü alamadılar. Kitaplar, dergiler, gazeteler çıkarmaya başladı sırası ile belediyeler. Şimdilerde ise televizyon… Birbiri ile yarıştılar. Gazetelerde koca koca gülen adamlar, hizmetin reklamı diye halka halkın parası ile reklam yapıyorlar. Fütursuzca yapılan haberler, çekilen resimler bir önünü alamazlığın hikâyesidir. Gerçek haber değerinin ne olduğu ise artık sorgulanmaz oldu. Çünkü parası olanın haber yapıldığı, yapılacağı devre çoktan girilmiştir.

Bu ülkede gazetecilik her zaman baskı altında olmuştur. Evet, ama sermayenin gazeteciliğe tecavüz etmesi ne gazetecilik ahlakı bıraktı ne de görev aşkı. Bir internet sitesi kurularak belediyenin reklamının yapılması fazlasıyla yeterli 2013 yılında ülkemizde. Zaten maddi destek ele alınmış oluyor. Sonra oldun gazeteci… Sonrası mı? Konuşmaktan haberin yokken, düşünmeye bilgin yokken başla yazmaya, durmak kabahat; gelsin paralar. İşte bu ülkenin başına gelmiş en büyük kötülüklerden birisi de budur.

Halktan bir şey saklamaya gerek yok. Halka yalan atmaya hiç gerek yok. Bir olayı işine göre anlatmaya da gerek; neyse odur. Yalancılığa gerek hiç yok. Seneler önce bir bildiride şöyle bir cümle okumuştum: “paranın saltanatı insanlığa tecavüz ederken…” İşte tam o noktadayız. Satılmışlığa gerek yok.
 



  • Cuma 15.6 ° / 10 ° false
  • Cumartesi 16.1 ° / 9.6 ° Güneşli
  • Pazar 13.7 ° / 2.7 ° Orta kuvvetli yağmurlu