BAĞCILAR EĞİTİM SEN EMEK VE SİNEMA' SERGİSİ ETKİNLİĞİ
Eğitim Sen İstanbul 9 No’lu Şube Başkanı Hüseyin Özev ve Şube yürütmesi den İsmail Demir, 28 Nisan'da Bağcılar'daki Şube merkez binasında gerçekleşen emek ve sinema konulu sergi açılışı etkinliğinde
“İŞÇİLERİN GERÇEK YAŞAMINI KONU ALAN FİLMLER ÇEKİLMELİDİR”
Eğitim Sen İstanbul 9 No’lu Şube Başkanı Hüseyin Özev, Sinema ve işçi sınıfının sorunlarına yönelik çalışmalar son yıllarda artıyor gibi görünse de hem kapsam olarak ve hem sayı olarak daha da geliştirilmeli, işçilerin ve işçi ailelerinin yaşamını ve sorunlarını konu alan filmler çekilmelidir” dedi.
Özev: Sanayi devriminden itibaren her dönemde burjuva-kapitalist toplum için bir tehdit olarak görülen işçi sınıfı, sinemanın ilk yıllarından günümüze kadar, hem bilim-kurgu ve korku filmlerinde, hem de diğer sinema türlerinde farklı şekillerde ancak benzer bir bakış açısıyla olumsuz temsil edilmiş ve bir korku kaynağı olarak yer almıştır.
Sinema tarihinde onlarca konu ve kavram üstüne filmler çekildi. Aşklar, ayrılıklar, banka soygunları, mafya babalarının hayatları, bombalamalar, ABD Başkanı’na suikastlar ve benzeri, Binaları yıkarken yakın çekime odaklanan yönetmenler, o binaları inşa eden duvarcı ustalarını uzaktan bile gösterme ihtiyacı hissetmezler. Oysa sinema tarihinde çekilen ilk filminin kahramanlarının işçiler olduğu bilinmez. Lumiere (Lümer) kardeşlerin 1895 yapımı filmi işçileri anlatır. Kırk beş saniyelik sinema tarihinin o ilk filminde fabrikadan kitleler halinde çıkan işçiler gösterilir. Sinemanın ilk izleyicileri de daha sonra işçiler ve yoksullar olmuştur.
Filmlerin ya da dizilerin çoğunun işçi sınıfının sorunlarını, günlük yaşamda ve çalışma yaşamında karşı karşıya kaldıkları zorlukları göz ardı ettiği, emekçileri genellikle yan karakterler ya da yan temalar üzerinden ikinci planda değerlendirdiği bilinmektedir.
Emeğin her geçen gün değersizleştirildiği, işçi ve emekçilerin açlık, yoksulluk ve işsizlik kıskacına alındığı günümüz koşullarında; bizlere emeğin değerini hatırlatan, işçilerin sesi olan filmler, oyuncular ve yönetmenler her zaman olmuştur. Öte yandan Türkiye’de işçileri ve işçilerin mücadelesini dolaylı yollardan da olsa konu alan filmlerin yasaklandığı, gösterilecek salon bulamadığı günler olduğunu da belirtmek gerekir.
Dünyanın tüm kapitalist ülke sinemalarında da görüldüğü gibi, sinemamızın egemen sınıfın tutucu kültür politikaları doğrultusunda belirlenmesi, işçilerin sorunlarının film yapımcıları için ticari sayılmaması, sansür ve daha önemlisi yönetmenlerin büyük çoğunluğunun kendi burjuva sınıfsal temellerine bağlı olmaları nedeniyle bu konuya hiç eğilmek istemediklerini görüyoruz.İşçi sınıfını veya işçileri konu alan filmlerde en sık karşımıza çıkan tema sınıf atlama arzusudur. Bu konuları ele alan daha özgürlükçü ve ilerici filmler kişisel gayretle başarıya ulaşma modelini sorgular. Ancak bu yaşamı yapısal olarak ortadan kaldırılması gereken bir durum olarak ele almayı başaramazlar.
1960’lardan itibaren ortaya çıkmaya başlayan işçi filmleri örneklerin işçi sınıfı mücadelesinin ve siyasal mücadelenin yükselişe geçtiği dönemlerde çekilmiş olması dikkat çekicidir. Çekilen bu örnekler dönemin siyasal yaklaşımlarının izlerini taşımaktadır. 1960-80 arasında görülen bu durum, 1980 sonrasında büyük ölçüde ortadan kalkmıştır. İşçilerin yasal örgütlenme hakkının engellenmesine bile sesini çıkarmayan, her fırsatta işçilerin karşısında patronların yanında olanlar, her alanda kendi sınıf çıkarları doğrultusunda hareket ederek, işçi sınıfının mücadelesini engellemeye ya da zayıflatmaya çalıştıkları gibi, işçi sınıfının sorunlarının beyaz perdeden ve televizyonlardan uzak tutmayı tercih etmişlerdir.
Türkiye sinemasında işçileri ve onların öykülerini anlatan filmlerin sayılarının sınırlı olması üzerinde durulması gereken bir durumdur. Bu “yokluk” durumu ülkemizdeki toplumsal ve kültürel dönüşüm sürecinin bir sonucu olarak görmek gerekir. Ayrıca, sınırlı sayıda da olsa bu sorunların ortaya konulması, sendikal mücadelenin ve hak arama mücadelesinin öneminin vurgulanması, daha adil ve özgür bir yaşam talebinin dillendirilmesi kapitalizmin emekçilere dayattığı çalışma ve yaşsam koşullarından duyulan rahatsızlığın ifade edilmesi anlamında büyük önem taşımaktadır.
İster yerli, ister yabancı olsun, işçi sınıfını anlatan, işçi sınıfının sorunlarını konu edinen filmleri her izlediğimizde aynı ya da benzer konuların işlendiğini, üzerinden uzun zaman geçse de filmlerin güncelliğini hiç yitirmediğini görürüz. Örneğin Maden filmi ilk gösterime girdiğinden bu yana anlattıklarıyla bugün de güncelliğini koruyor. İşçi sınıfının birlik olmasının ve birlikte mücadele etmesinin önündeki engeller ve zorluklar geçmişte olduğu gibi günümüzde de varlığını sürdürüyor. Birleştikçe, birlikte mücadele ettikçe güçlenen işçi sınıfı, bölündükçe birbiri ile rekabet ettikçe kaybetmeye devam ediyor.
Sinema ve işçi sınıfının sorunlarına yönelik çalışmalar son yıllarda artıyor gibi görünse de hem kapsam olarak ve hem sayı olarak daha da geliştirilmeli, işçilerin ve işçi ailelerinin yaşamını ve sorunlarını konu alan filmler çekilmelidir.