Tarih: 25.04.2014 18:27

Anayasa Mahkemesi'nden bir sürpriz karar daha

Facebook Twitter Linked-in

Anayasa Mahkemesi, evli kadının kızlık soyadını tek başına kullanmasına ilişkin açılan davanın reddedilmesini hak ihlali saydı. Kişinin bireyselliğinin, yani bir kişiyi diğerlerinden ayıran ve onu bireyselleştiren niteliklerin hukuken tanınmasının ve bu unsurların güvence altına alınmasının son derece önemli olduğunun belirtildiği kararda, özel yaşamın korunması hakkının sadece mahremiyet hakkına indirgenemeyeceği vurgulandı.

Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvurulara yönelik ihlal tespitlerinin gerekçeleri Resmi Gazete’nin bugünkü sayısında yayımlandı. Başvurucu, 57 yıldır Kızıltepe Tapulama Mahkemesi’nde devem eden kadastro tespitine itiraz davası nedeniyle yargılamanın makul sürede sonuçlanamadığı gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvurarak ihlalin tespit edilmesini isteyerek tazminat talebinde bulundu.

Başvurucuların Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğine karar veren Anayasa Mahkemesi, başvuruya konu yargılamanın gerek taşınmaz sayısı gerekse taraf sayısı bakımından, keşif ve bilirkişi incelemesi gibi usul işlemlerini gerektirmesine bağlı olarak karmaşık bir niteliğe sahip olduğunu, ancak Kadastro Mahkemesinin yargılamayı hızlandırıcı niteliğe sahip özel usul hükümlere riayet etmediğini ve verilen ara kararların birçoğunda taraflara eksikliklerin ikmali hususunda usul hükümlerine aykırı şekilde süreler verilerek, yapılması gereken işlemlerin uzun sürelerle, müracaat yokluğu ve masraf ikmal edilmemesi gibi nedenlerle yerine getirilmediğini belirtti. Yargılama makamlarının davayı gerekli süratle yürütme yükümlülüğünün daha dikkatli bir şekilde ele alınması gerektiğinin ifade edildiği gerekçede, yargılamanın aşamalarında sürecin hızlandırılması hususunda daha fazla gayret ve özen gösterilmesi gerektiğine dikkat çekildi.

Davada yer alan kişi sayısının ve davanın mahiyeti nedeniyle icrası gereken usul işlemlerinin niteliğinin, yargılamanın karmaşık olduğunu ortaya koyduğunun vurgulandığı gerekçede, “Davaya bütün olarak bakıldığında yaklaşık elli altı yıllık yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır” denildi. Yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında, miras payları doğrultusunda başvurucular Hıdır ve Mahmut Sarıdağ'a ayrı ayrı bin TL, Fatma Sarıdağ'a da 250 TL manevi tazminat ödenmesine karar veren Yüksek Mahkeme, hukuka, adalete ve mahkemeye güven ilkesinin gördüğü zararın devam etmesinin önlenmesi amacıyla, yargılamanın mümkün olan en kısa sürede sonuçlandırılması için kararan bir örneğini ilgili mahkemesine gönderilmesine karar verdi.

KİŞİNİN BİREYSELLİĞİNİN, HUKUKEN TANINMASI VE GÜVENCEYE ALINMASI SON DERECE ÖNEMLİ

Biyokimya uzmanı olan başvurucu, evlenmekle "Genç" olarak değişen soyadının evlenmeden önce taşıdığı "Dolgun" soyadı ile değiştirilmesi istemiyle açtı. İzmir 9. Aile Mahkemesi, davayı reddetti, Yargıtay’da kararı onadı. Başvurucu, evli kadının kızlık soyadını tek başına kullanmasına engel olan 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 187. maddesine istinaden yapılan uygulama neticesinde, Anayasa'nın tanımlanan haklarının ihlal edildiğini ileri sürerek, ihlalin tespitiyle, uğradığı zararın tazminine karar verilmesi istemiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. Başvuruyu kabul edilebilir bulan Anayasa Mahkemesi, Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğine hükmetti. Kişinin bireyselliğinin, yani bir kişiyi diğerlerinden ayıran ve onu bireyselleştiren niteliklerin hukuken tanınmasının ve bu unsurların güvence altına alınmasının son derece önemli olduğunun belirtildiği kararda, uluslararası insan hakları belgesinde "kişiliğin serbestçe geliştirilmesi" kavramına yer verildiği vurgulandı. Özel yaşamın korunması hakkının sadece mahremiyet hakkına indirgenemeyeceğinin kaydedildiği kararda, dış dünya ile ilişki kurma noktasında son derece önemli olan isim hakkının da, Sözleşme denetim organları tarafından ön ad ve soyadını kapsayacak şekilde maddenin güvence alanı içinde yorumlandığı anımsatıldı. Kararda, “Yargılama kapsamında başvurucunun sadece evlenmeden önceki soyadını kullanmasına yetkili idari ve yargısal merciler tarafından izin verilmemesi şeklindeki uygulamanın, kişinin kimliğinin belirlenmesinde en önemli unsurlardan biri olan soyadının vazgeçilemezlik, devredilemezlik ve kişiye sıkı surette bağlı olma niteliklerinin kadının soyadı bakımından geçerliliğini etkilediği görülmekle, belirtilen uygulamanın Anayasa'nın 17. maddesinde tanımlanan manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkına yönelik bir müdahale oluşturduğu açıktır” denildi. Uluslararası sözleşmelerin, evli erkek ve kadının evlilik sonrasında soyadları bakımından eşit haklara sahip olmasını öngören hükümleri ile evli kadının kocasının soyadını kullanması zorunluluğunu öngören iç hukuk düzenlemelerinin aynı konu hakkında farklı hükümler içermesi nedeniyle, ilgili sözleşmenin hükümlerinin somut uyuşmazlık açısından esas alınması gereken hukuk kuralı olduğu sonucuna varıldığının belirtildiği gerekçede, başvurucunun manevi varlığı kapsamında güvence altına alınan isim hakkına yönelik müdahalenin kanunilik şartını sağlamadığına dikkat çekildi. Anayasa Mahkemesi, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosyanın ilgili mahkemesine gönderilmesine karar verdi.

MÜLKİYET HAKKI İHLALİ

Başvurucu, maliki olduğu taşınmazın İzmir Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü (İZSU) tarafından kanal haline dönüştürülmesi üzerine oluşan zararın tahsil edilmesi talebiyle açtığı davada, davanın taraflarının talebi olmadan kamulaştırmasız el atma şeklinde ele alınması ve tarımsal net gelir yöntemi esas alınarak daha düşük tazminat belirlenmesi ile taşınmazın yol olarak terkinine karar verilmesi sonucu adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. Anayasa Mahkemesi, başvurucuya ait taşınmazın bir bölümüne dere ıslah çalışması kapsamında idarenin ihmali neticesinde kamulaştırmasız el atmasının Anayasa'nın 35. ve 46. maddeleriyle 2942 sayılı Kanun'da belirtilen usule uymayan bir müdahale olduğunu ve mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kanunilik ilkesini ihlal edildiğini ifade etti.

MAKUL SÜREDE YARGILAMA YAPILMADI

A.İ.'nin şikayeti üzerine Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca başvurucu hakkında düzenlenen iddianame ile Ankara 19. Asliye Ceza Mahkemesinde açılan kamu davası sonunda başvurucunun internet üzerinden hakaret suçunu işlediği gerekçesiyle 2 bin 420 TL adli para cezası ile cezalandırıldı. Başvurucu adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürerek Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali iddiası yönünden başvuruyu kabul edilebilir bulan Anayasa Mahkemesi başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine hükmetti. Yüksek Mahkeme, başvurucuya 3 bin 200 TL manevi tazminat ödenmesine hükmedildi. Yargılamanın başlangıcından itibaren Yargıtay onama tarihine kadar 5 yıl 9 ay 7 gün yargılamanın devam ettiğine dikkat çekilen kararda, “Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde, başvurucunun hakarette bulunduğu iddiasıyla aleyhine açılan manevi tazminat davası; hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların karmaşıklığı, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf sayısı gibi kriterler dikkate alındığında karmaşık olmaktan uzaktır. Başvurucunun, tutum ve davranışlarıyla ve usuli haklarını kullanırken özensiz davranmasıyla yargılamaların uzamasına sebep olduğu da söylenemez” denildi.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —