Tarih: 31.01.2022 20:49

Alçakça ve Sinsice Kurşunlanarak Öldürülen Aksoy'u Özlemle Anıyoruz

Facebook Twitter Linked-in

1961 Anayasası’nın hazırlanmasından Ulusal Petrol Davası’na, üniversite özerkliği ve basın özgürlüğünden hukukun üstünlüğüne kadar her alanda yurtseverce çalışan Prof. Dr. Aksoy, “Devlet hukukla yaşar” diyerek, yaşamı boyunca hukuk mücadelesi verdi.

Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Kurucu Genel Başkanı, Ankara Barosu ve Türk Hukuk Kurumu’nun eski başkanlarından Prof. Dr. Aksoy, 32 yıl önce, 31 Ocak 1990’da, Bahçelievler’deki evine girerken yaşamdan koparıldı. Yaşamının her anında tam bağımsız, laik, demokratik bir hukuk devleti mücadelesi veren ve “ateşli bir hatip, inanmış bir laik ve kararlı bir Atatürkçü” olarak nitelendirilen Aksoy, 1950’lerde üniversitelerin akademik özgürlüğünün yanı sıra basın özgürlüğü konusundaki mücadelesi ile ön plana çıktı. “İdari olarak özerk olmayan üniversitelerin, bilimsel olarak da özerk olmadıklarını” vurgulayan Aksoy, üniversite özerkliğini sıkı sıkıya savunurken, Turhan Feyzioğlu’nun 1956’da Demokrat Parti eleştirisi nedeniyle dekanlık görevinden alınması üzerine tepki göstererek, üniversitedeki görevinden istifa etti.

1980’lerde, laikliğe ve hukuk devletine yönelik saldırıların artması üzerine mücadelesini yoğunlaştıran ve Ankara Barosu Başkanlığı da yapan Aksoy, 1989’da ise arasında gazetemiz yazarı ve hocası Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, Bahriye Üçok ve Münci Kapani gibi isimler ile birlikte ADD’yi kurdu. Aksoy, kuruluş gerekçesinde, “Atatürk’ün bedensel varlığının artık aramızda bulunmamasından cesaret alan içteki ve dıştaki kimi olumsuz güçler, onun yeni Türk devletini yaratma doğrultusunda ilk adımı attığı 19 Mayıs 1919’un üzerinden tam 70 yılın geçtiği bu günlerde, Atatürk devrim ve ilkelerine karşı, açık ya da kapalı saldırılarını doruğa ulaştırmış bulunmaktadır. Bundan daha kötüsü, planlı ve sinsi bir çalışma ile o devrim ve ilkeleri gelecekte yok etmek çabası içindeler” tespit ve uyarısında bulundu. 
‘4 YILDA 1 GÜN DEMOKRASİSİ’
Yaşamının her anında örgütlü mücadele veren ve sürekli üreten Aksoy, “Mustafa Kemal olamayanlar hiç değilse Askeri Tıbbiyeli Hikmet Bey olabilmeli” derken, 1973’te kaleme aldığı “Devlet Hukukla Yaşar” başlıklı yazısında, günümüze de ışık tutan şu sözleri kaleme aldı:
“4 yıl için seçilmiş yöneticiler her kötülüğü işleme olanağına sahip olabiliyorlarsa, onların, hakkı ve hukuku değil, kendilerinin keyfini ve arzularını egemen hale getirmeleri ve kişileri ezmeleri caiz ve mümkünse, vatandaş, sadece seçim günü demokrasiyi yaşıyor, geri kalan günlerde bunaltıcı bir diktatörlük havası içinde yaşamak zorunda kalıyorsa, o seçimli yönetimin adı, en cömert bir değerlendirme ile ‘4 yılda bir gün demokrasisi’ olabilir.”
‘HALKÇI EĞİTİM’
Aksoy, ölümünden sonra “Laikliğe Çağrı” adıyla kitaplaştırılan yazısında, laikliğin içinde bulunduğu tehlikeye dikkat çekti. İsimsiz telefonlar ve tehditler alan, kısa bir süre sonra da katledilen Aksoy, 1971’de Atatürkçülüğün nasıl olmayacağını şu ifadeler ile açıkladı:
“Evet, yeraltı ve yerüstü zenginliklerimizin, petrollerimizin, borakslarımızın ve bütün stratejik madenlerimizin yabancıların elinden kurtarılmasını savunmadan Atatürkçülük olmaz. Kültür emperyalizmine karşı direnmeden bütün köylünün ve tüm halkın Köy Enstitüleri’ndeki yönteme benzer (üretime yönelmiş) halkçı ve gerçekçi bir eğitimin bütün meyvelerinden fiilen faydalanmasını sağlayacak bir eğitim reformunu savunmadan Atatürkçülük olmaz. Gerçek ve köklü bir toprak reformunun hızla uygulanması savunulmadan Atatürkçülük olmaz. Ağır sanayi ve milli savunma sanayiini de kapsayan ulusal bir sanayi için savaşmadan Atatürkçülük olmaz. Her Türkün iş, konut ve sosyal güvenlik sahibi olmasını sağlayacak bir ekonomik düzenin kurulması amacıyla mücadele etmeden Atatürkçülük olmaz. Türk halkına ve toplumuna hiçbir yarar ve hizmet sağlamadan halkın sırtından milyonlar kazanan ve döviz kaçakçılığını olağan hale getiren bir ithalat ve ihracat sistemini reddetmeden Atatürkçülük olmaz. Köylünün ve işçinin sömürülmesine, tefeci ve aracıların milyonlarca Türk köylüsünün ve işçisinin kanını emmesine göz yumarak Atatürkçülük olmaz. On binlerce aileyi soyarak ve on binlerce gence bilgiye dayanmayan diplomalar vererek açıkça diploma ticareti yapan özel yüksekokulların devamını savunarak Atatürkçülük olmaz. Devleti kendi çiftliği, kamu görevlilerini kendi özel kahyaları sanarak arpalık dağıtan ve modern haraç yöntemleriyle kesesini dolduran siyaset madrabazlarını ve avanesini hoşgörürlülükle karşılamak, Atatürkçülükle bağdaşamaz.”

UĞUR MUMCU: ‘TEK BAŞINA ORDU’
Aksoy’un cenazesinde en önde fotoğrafını taşıyan öğrencisi, gazetemiz yazarı Uğur Mumcu, Aksoy’u 31 Ocak 1991’de, “Aksoy, bir düşünce ve kavga adamıydı. Tek başına bir ordu gibi savaşırdı. Bu savaşta alçakça ve sinsice kurşunlanarak öldürüldü” ifadeleri ile tanımladı. Mumcu da Aksoy gibi suikast sonucu yaşamdan koparıldı. 

 
 


Orjinal Habere Git
— HABER SONU —