Ağabeyimin söyledikleri uygulansaydı bugün çocuklar ve kadınlar ölmeyecekti'

Ağabeyimin söyledikleri uygulansaydı bugün çocuklar ve kadınlar ölmeyecekti

Türkiye devrim mücadelesinin öncülerinden biri olarak yer edinen İbrahim Kaypakkaya’nın işkence ile katledilişinin üzerinden 43 yıl geçti. Ağabeyini gözyaşları içinde anlatan Feride Ayata Kaypakk


25 yıllık ömrüne uzun soluklu bir devrim maratonu, soluksuz bir mücadele, kurulmuş partiler ve işkencelere karşı destansı direnişler sığdıran 1948 Çorum Sungurlu İbrahim Kaypakkaya’nın işkence ile hayatını kaybetmesinin üzerinden 43 yıl geçti. Türkiye Komünist Partisi/Marksist-Leninist TKP/ML kurucusu olan ve 1968 Türkiye devrimci rüzgarı içerisinde yer alan öncülerden biri olan Kaypakkaya, yanı başında hayatını kaybeden arkadaşlarının anısına bağlılık ve kendi devrim ideallerine olan inancı nedeniyle işkenceye karşı geliştirdiği direniş ve “asla sır vermeyen” yapısı nedeniyle aradan geçen 43 yıla rağmen yıldızlaşmayı sürdürdü. 
 
Yaralı olarak indiği bir köyde bir öğretmenin ihbarı sonucu yakalanan ve 16 Mayıs’ta başlayan işkence seansları sonucu iki gün sonra katledilen Kaypakkaya’nın 18 Mayıs tarihinde cenazesi ailesine teslim edildi. Kaypakkaya, Dörtlerin, Hakki Karer’in de şahadet yıl dönümü olan 18 Mayıs tarihinde her yıl sevenleri ve devrim idealine bağlı yoldaşları tarafından anılıyor. Kaypakkaya’yı ölümünün 43’üncü yıl dönümünde kardeşi Feride Ayata Kaypakkaya, DİHA’ya anlattı.

‘Öpülecekse emekçi Hasan’ın kutsal elleri öpülmeli’
Ağabeyi’nin çocuk yaşta bile haksızlıklara tahammül etmediğini belirten Ayata Kaypakkaya, ağabeyinin köy çobanı olan Buzağıcı Hasan ile ilişkisini anlatarak, “Bizim köyde köyün sığırını güden buzağıcı Hasan vardı. Ağabeyim onu gördüğü zaman hemen yanına gider elini öperdi. Köydekiler ağabeyimi eleştirerek,’Hasan’ın üstü başı kir içinde. Her yerde yatıyor. Elleri kaplumbağa ayaklarına benziyor. O kirli elleri sen nasıl öpersin’ diye ağabeyime kızarlardı” dedi. Ayata Kaypakkaya, küçük yaşına rağmen ağabeyinin verdiği “Öpülecekse o kutsal insanın eli öpülmeli. Hem Hasan kirli ise bu onun değil onu küçümseyen köylülerin ayıbıdır. Hasan tüm köylünün hayvanlarına bakmasına rağmen emeğinin karşılığını alamıyor” cevabını hala unutamadığını söyledi. 

‘Kendi akranlarına göre çok farklı bir çocuktu’
İbrahim Kaypakkaya’nın kendi yaşıtı olan çocuklardan hem şekil olarak hem de fikir olarak farklı bir yerde olduğunu aktaran Ayata Kaypakkaya, şunları aktardı: “Abim Hasanoğlan Öğretmen Okulu’nda okuyordu. Sömestr tatili olduğu zamanlarda ağabeyim ile birlikte köyde okuyan 5-6 civarında çocukla beraber köye geliyorlardı. İbrahim’in arkadaşları giydikleri elbiseler ve yaklaşımları ile köylü kesiminden üstün olduklarını ima ederlerdi. Ama ağabeyimi biz hiç o takım elbiselerle gezdiğini görmedik. Köye geldiği zaman hemen okul üniformalarını çıkarır normal elbiselerini giyerdi. Bir diğer farklılığı ise köye gelir gelmez köyün en fakiri olan buzağıcı Hasan’ın evine gider onunla dayanışma içerisine girerdi.” 

‘En belirgin özelliği üretime katkı sunmasıydı’
Ekonomik olarak fakir bir aile ortamında büyüdüklerini söyleyen Ayata Kaypakkaya, ağabeyinin de durumun farkında olduğu için, köydeki üretime katkı sunduğunu belirtti. Ayata Kaypakkaya, “Onun köyde en çok göze batan özelliği, üretime katkı sunmasıydı. Çünkü babam inşaat işçisiydi. Dolayısıyla annem ev ve tarla işlerinde yalnız kalıyordu. Ağabeyim bilirdi ki kendi gücüne ihtiyaç duyuluyor. Bilirdi ki bir kişi demek, birçok işin altından kalkmak demekti. Annemle beraber tarlalara giderdi. Buğday biçerlerdi. Anlayacağınız İbrahim ağabeyim küçük ömrüne binlerce anı sığdırdı” şeklinde konuştu. 

‘En sevdiği türkü burçak tarlasıydı’
Ağabeyinin zor olan tüm işlerde dahi ortamı eğlenceli kılmak ve kendisi ile beraber çalışan yoldaşlarının morallerinin yüksek tutmak için sürekli şarkı söylediğini ifade eden Ayata Kaypakkaya, yanındakileri de kendisiyle şarkı söylemeye dâhil ettiğini söyledi. Ayata Kaypakkaya şöyle devam eğtti: “Ağabeyim tarlalardaki insanlarla karşılıklı türküler söylerlerdi. ‘Hadi bir türkü söyleyin’ derdi. Ağabeyim en çokta ‘Burçak Tarlası’ nı söylerdi. Onu çok severdi. Annemle yan yana gelir, anneme türküler, ezgiler söyletirdi. Annem hep hasret, acı, hüzünlü türküler söylerdi. ‘Ana hayata dair bir şeyler söyle. Niye hep kötü şeylerden dem vuruyorsun. Bak biz yanındayız, çocukların yanında. Hani eskilerden kalma halay makamları yok mu onları söyle’ derdi.” 

Kardeşine öğrettiği Enternasyonal okulda okununca… 
Ağabeyinin kendisine ilk olarak Gündoğdu Marşı ile Enternasyonel Marşı’nı öğrettiğini söyleyen Ayata Kaypakkaya, bununla ilgili olarak başından geçen bir anısını ise şöyle paylaştı: “Ben ilkokulda iken bir gün müfettiş okula gelmişti. Ve herkesten şarkı söylemesini istedi. Bende ağabeyimden öğrendiğim ama ne anlama geldiğini bilmediğim Enternasyonal Marşı’nı okudum. Tabi müfettiş ilk duyduğunda şaşkına dönercesine yüzüme baktı.” 

‘Türk Solu’ndan bazı gruplar da onun düşüncelerini tehlikeli buluyor’
İbrahim’in ders notlarının yüksek olmasından kaynaklı İstanbul Çapa Yüksek Öğretmen Okulu’na geçtiğini ve orada mücadeleye aktif olarak başladığını belirten Ayata Kaypakkaya, “İbrahim Federasyonlarında aktif çalışmaya başlıyor ve ilk olarak Doğu Perinçek’le düşünce olarak ters düşüyor. Milli çizgide daha çok ilerliyor Doğu Perinçek. Ağabeyim kabul etmiyor bunu. Daha sonra Kürt meselesi üzerinden Kemalizm’e getirdiği eleştiriler yüzünden çok tepki alıyor İbrahim. Hatta öyle ki tartaklanıyor. Ama o bırakıp gitmeyi ya da ayrışmayı, onlara aynı şekilde şiddetle yaklaşmıyor. Mevcut hükümet, düzen onun düşüncelerini zaten çok tehlikeli bulurken, Türk solundan bazı gruplarda onun düşüncelerini tehlikeli buluyor” diye belirtti. 

‘Son gecemizi halay ile geçirdik’
İbrahim’in evden son çıkışını gözyaşları içerinde anlatan Ayata Kaypakkaya, “İbrahim’in gitme vakti gelmişti. İbrahim’ temizce giyindikten sonra evdeki o hüzünlü havayı dağıtmak için ‘haydi bir halay çekelim’ diyerek herkesi ayağa kaldırarak halaya durdu. Küçük gecekondu evimizde son kez hep beraber kısık söylenen türküler eşliğinde halay çektik. Ve sonra İbrahim’i hiç görmedik” dedi. 

‘Devlet zulmüne maruz kalan Kürt halkının yanındayım’
İbrahim Kaypakkaya’nın kardeşi olduğu için hayata gururla baktığının altını çizen Ayata Kaypakkaya, şunları aktardı: “Ağabeyimin söyledikleri uygulansaydı bugün Kürdistan’da çocuklar ve kadınlar ölmeyecekti” diye kaydetti. Ayata Kaypakkaya, ayrıca Kürdistan’da devam eden savaşa ilişkin olarak da şöyle konuştu:
“İbrahim Kaypakkaya’nın kardeşi olarak Kürt halkının mücadelesini selamlıyorum ve Kürt halkının acısını 43 yıldır taşıdığımı belirtiyorum. Devlet zulmüne, maruz kalan Kürt halkı ile dayanışma içerisinde olmaya devam edeceğim.” 

İbrahim? 
1949 yılında Çorum’un Sungurlu ilçesinin Karakaya Köyü’nde doğan Kaypakkaya, Hasanoğlan Öğretmen Okulu’na girdi. Öğretmen Okulunun ardından İstanbul’daki Çapa Yüksek Öğretmen Okulu’na ve aynı zamanda İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi – Fizik Bölümü öğrencisi olan Kaypakkaya, sol düşüncelerle burada tanıştı. Mart 1968’de Çapa Fikir Kulübü’nün kurucuları arasında yer aldı. Çapa Fikir Kulübü’nün başkanı olan Kaypakkaya, 6. Filo’ya karşı bildiri yayınladığı gerekçesiyle Kasım 1968’de okuldan atıldı.
FKF ve TİP içinde ortaya çıkan ayrışmada Millî Demokratik Devrim (MDD) tezini savunan kesimde yer aldı. İşçi-Köylü Gazetesi’nin İstanbul’daki bürosunda çalışan Kaypakkaya, Aydınlık ve Türk Solu dergilerine yazılar yazdı. Aydınlık içinde meydana gelen ayrışmada Doğu Perinçek’in başını çektiği PDA kanadında yer aldı. 1972 yılına kadar PDA (TİİKP) saflarında çalıştı ve DABK üyesi olarak görev yaptı. Bu tarihte PDA ile yolları ayrıldı. Doğu Perinçek ve çevresinin saptırımcı (revizyonist) ve fırsatçı (oportunist) olduklarını iddia eden Kaypakkaya, ayrılık sonrasında TKP/ML TİKKO’yu kurdu. Kaypakkaya, Kürt sorunun da şovenist çizgiden ayrılan ilk öncülerden biri oldu. 
 
24 Ocak 1973’de Dersim/Çemişgezek ilçesi Vartinik köyü Mirik mezrasında etrafları sarılarak, pusuya düşürüldüler. Çatışmada TİKKO’nun ilk komutanlarından Ali Haydar Yıldız yaşamını yitirirken, Kaypakkaya yaralı olarak çatışma alanından uzaklaşır. Beş gün kadar dağda yaralı saklanan Kaypakkaya, yiyeceğinin kalmaması üzerine indiği köyde Cafer Atan isimli bir öğretmenin ihbarı sonucu yakalandı. Yaralıyken ayaklarının üşümesi üzerine her iki ayağı kesilir.
 
İbrahim Kaypakkaya, Diyarbakır’da süren dört aylık sorgulama ve işkence (parmaklarının, ellerinin, ayaklarının kesilmesi gibi) sürecinden sonra 9 Mayıs 1973’te babasına sorgusunun bittiğini ve görüşmelerinde sakınca olmadığını belirtip, Çapa FKF ile ilgili hakkında açılan bir soruşturma için bazı belgeleri getirmesini istedi. Mahkemeye çıkartılmasına az bir zaman kala, görgü tanıklarına göre 16 Mayıs 1973’te son bir kez sorguya götürüldü ve 18 Mayıs 1973’te yapılan işkence sonucu hayatını kaybetti. Mezarı, doğum yeri olan Karakaya’dadır.



  • Cuma 15.6 ° / 10 ° false
  • Cumartesi 16.1 ° / 9.6 ° Güneşli
  • Pazar 13.7 ° / 2.7 ° Orta kuvvetli yağmurlu