Rumeli Balkan Dernekleri Federasyonu’nun düzenlediği “ 2. Uluslararası Balkanlar ve Göç Kongresi-Şehirler” İstanbul Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Ord. Prof. Dr. Cemil Bilsel Konferans Salonu’und
“2. ULUSLARARASI BALKANLAR VE GÖÇ KONGRESİ” AÇILDI…
Rumeli Balkan Dernekleri Federasyonu’nun düzenlediği “ 2. Uluslararası Balkanlar ve Göç Kongresi-Şehirler” İstanbul Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Ord. Prof. Dr. Cemil Bilsel Konferans Salonu’unda gerçekleştirilen açılış programı ile başladı…
23-24 Ekim tarihleri arasında iki gün sürecek konferansın açılış programına yoğun bir katılım oldu.
Kongre başkanı Prof. Dr. Ali Arslan’ın açtığı 2. Uluslararası Balkanlar ve Göç Kongresi oturumlarında Balkanlardan göç; göç veren ve göç alan ‘şehirler’ boyutunda ele alınacak.
Saat 11.00’de açılışı yapılan kongrede kongreyi düzenleyenler ve siyasiler sırasıyla protokol konuşmaları yaptılar.
İlk protokol konuşmasını Kongre Başkanı Prof. Dr. Ali Arslan yaptı. Arslan konuşmasında Balkanlardaki ‘medeniyet ve şehir’ bağına değindi;
“BALKANLARDAKİ OSMANLI VE TÜRK İZLERİ SİLİNMEYE ÇALIŞILMIŞTIR…”
“ Şehirler ile medeniyet arasındaki bağ çok önemlidir. Küçük çaplı şehirlerin temeli atılsa ve şehirler zamanla gelişse de medeniyet sadece şehir kurmakla olmaz. Medeniyet her türlü oluşumun ve kültürün temsil edilmesiyle gerçekleşir. Osmanlının Rumeli topraklarına gelişinden sonra Balkanlarda şehirlerin inşası ve ihyası gerçekleşmiştir. Şehirlerin gelişmesi ile birlikte şehir-medeniyet bağıda güçlenmiştir. Türklerin Balkanlardan sürülmesi ile birlikte ise şehirler imha edilmiştir. Yüz yıl boyunca uygulanan politikalar ile balkanlardaki Osmanlı ve Türk izleri silinmeye çalışılmıştır. Bu gün ise yeniden Balkan şehirlerinin ihya edilmesi lazımdır…”
İkinci protokol konuşmasını ise Rumeli Balkan Dernekleri Federasyonu Genel Başkanı Ve Kongre Tertip Kurulu Üyesi Ayhan Bölükbaşı yaptı.
“KENDİMİZİ BALKANLAR VE GÖÇ KONGRELERİNİ YAPMAYA MECBURDAN ÖTE MAHKÛM HİSSEDİYORUZ…”
Bölükbaşı konuşmasına katılımcılara teşekkür ederek başladı ve devamla;
“ Düzenlediğimiz 2. Uluslararası Balkanlar ve Göç Kongresi’ni onurlandırdığınız, şereflendirdiğiniz için, teşriflerinizden dolayı ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Kendimizi Balkanlar ve göç kongrelerini yapmaya mecburdan öteye mahkûm hissediyoruz. Balkanlarda 600 yıllık süre bütün etnik yapıları, barış, huzur ve kardeşlik içinde yöneten atalarımızdan sonra mikro milliyetçiliğin başlamasıyla Türk ve Müslümanlara büyük zulüm ve baskı başlamıştır. Biz göçe mecbur bırakılmış ailelerin torunlarıyız.
Birinci kongremizde dünyadan hocalarımız geldi, bu kongrede öyle geçecek. Ve birinci kongrede tarihteki en büyük soykırım ve tehcirinin Balkanlarda ve Kafkaslarda Türklere yapıldığının altı çizildi. Son yüzyılda Balkanlardan 5.5 milyondan fazla sayıda göç edenler Anadolu’daki ensar ile kol kola elele vererek bu günlere geldik. Küllerinden doğmuş Türkiye Cumhuriyeti’ni var eden Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarına minnet duyuyoruz, ruhları şad olsun. Başta Rumeli Balkan insanı olmak üzere Anadolu’da kolkola girdiğimiz ensar bu birliğini bozmadığı sürece Türkiye istikbaldede var olacaktır. Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın…” dedi.
Kongre Onursal Başkanı Ve İstanbul Üniversitesi Rektörü Yunus Söylet yaptığı protokol konuşmasında mutluluğunu dile getirdi ve;
“ GÖÇLE GERİDE BIRAKILAN ŞEHİRLER DE ÖKSÜZ VE YETİM KALIYOR…”
“ İki mutluluğu bir arada yaşıyorum. Birincisi Makedon göçmeni bir ailenin oğlu olarak burada bu kadar Balkanlı ve Rumeli insanını burada görmek ve üniversitenin rektörü olarak burada bulunmak. Üniversitelerin bir işlevi de yaralara dokunmaktır. İkinci olarak da Bir STÖ ile birlikte bu güzel örneği yaşadığımız için ve fildişi kulelerin arkasına saklanmadığımız, çıktığımız için mutluyum. Savaş bir cinnettir. Bunun tarihte hiç de az olmayacak oranda örnekleri vardır. Balkanlar ise çok aziz bir bölgedir. 500 yılı aşkın süre kader birlikteliği yaptığımız o topraklardan ayrılmış insanlar silsilesiyiz. Göçlerde insanlar bir yerden bir yerlere göç ederek aslında geride bıraktıklarını kaybediyorlar. Şehirler de öksüz ve yetim kalıyor. Canlı yaşayan o binaların ve eserlerin de zamanla yok olduğunu görüyoruz.
Tarihi ders olarak görür ve takılmazsanız, dünyada savaşla hiçbir şey kazanılmadığını görürseniz, her şeyin dostlukla olduğunu görürseniz, sizi bir gün bıraktığınız o topraklara yine davet ederler. Yeni dostluklar ve kültür birlikleri kurulmasıyla da şehirlerin imarı gerçekleşir. Biz nasıl Balkanlara özlem duyuyorsak o şehirler de bize özlem duyuyorlar. Ve insanımız o yetiştikleri topraklara dostluk eli uzatarak geleceğe kalıcı değerler bırakabilir. Dostlukların pekişmesi ile savaşların çözüm olmadığı da görülecektir.”
Siyasilerin protokol konuşmalarının ilkini, Kocaeli milletvekili Lütfi Türkkan gerçekleştirdi. Türkkan konuşmasında;
“BU MAKÛS TALİH AYNİ ZAMANDA BİR İNSANLIK DRAMIDIR…”
“ Rahmetli babam derdi ki bir adam çok adam eder. Bu kongre bana babamı babamın bu sözünü hatırlattı. Göç makûs talihtir. Göç ise Osmanlıdan Cumhuriyete Türklerin makûs talihi olmuştur. Bu makus talih ayni zamanda bir insanlık dramıdır. Göç tarihte görüleceği gibi toplumların ekonomik ve sosyal yapılarını kökten etkiler. Yüzyıllar süresince oluşan kültür mirası da hemen yok edilemez.
Muhacir diye küçümsenenler tarihin her döneminde son ana kadar çarpışanlar, cepheden kaçmayanlar, kaybedilmiş toprakların milli hatıralarıdır. Balkanlarda son dönemlerde yaşanan etnik temizlik hareketi yansımasıyla, Türkiye’nin Balkanlara bakış açısı da değişmiştir. Balkanlar bu gün en önemli dış politika unsurudur. Yoğun bir akrabalık bağı söz konusudur. Son günlerde ülkedeki gelişmelere feveran etmemiz Balkanlarda yaşananları iyi bilmemizdendir. Masada kaybedilmemesi gereken bir vatana sahip olduğumuzu herkesin anlaması ve bilmesi gerekir…” dedi.
İzmir Milletvekili Aytun Çırağ ise bizim milliyetçiliğimiz kurucu milliyetçilik diyerek şöyle devam etti;
“ Bazı felaketlerin sonuçları çok ağırdır ve hafızamızın derinliklerine gömeriz. Balkan bozgunu ve Rumeli ricatı son bin yıllık tarihte yaşanan en büyük yıkımdır. Biz Rumeli ve balkanlılar olarak çok travmatik cürümlere maruz kaldık. Kendimize büyük bozgun ve acıları unutmayı telkin ettik. Oysa Balkanlardaki Türk varlığı meşru idi.
Türkiye’nin kurucuları balkanlar ve Kafkas şehirlerinde doğmuş yetişmiş kişilerdir. Onun için yas tutacak halleri, zamanları yoktu ve Anadolu’yu kurtarma ve onarma zamanıydı. Balkan, Kafkas ve Kırım göçmenleri olarak acı hikâyeler dinlemedik. Ama artık gerçekleri görme ve söyleme zamanı geldi. Çünkü gençlerimiz sinsi nefret ajanlarının baskısı altındalar. Vatanseverliği ırkçılıkla eşdeğer hale getirme çabasındalar. Bizim milliyetçiliğimiz kuruculuk milliyetçiliğidir ve vatanseverlik ifade eder. Irkçılıkla hiç alakası yoktur. Zaten bu vatanseverlik duygusuyla bu günlere gelinmiştir.
Bir gün kamuflaj yırtılır, maskeler düşer. Balkanlardan göç edenlere mecliste dağdan geldiniz bağdakini kovuyorsunuz diyerek ırkçılığın daniskasını yapıyorlar. Ülkeyi Orta doğunun Çıfıt çarşısına düşürmek istiyorlar. Yas tutmadık. Ama 100 yıl önce yaşananları gençlerimize anlatmalıyız atalarına şüpheyle bakan bir nesil yetiştirmeye çalışıyorlar. Türk milletini aşağılama peşindeler. Tarihi tarihçiler sorgular ve yanıtlar. Bu iş siyasilerin işi değildir. Ama yeni bir resmi tarih, siyasi tarih yapma çabasındalar. Bunlara izin vermeyeceğiz...” ifadelerinde bulundu.
Son siyasi konuşmayı ise AB Bakan Yardımcısı Alaattin Büyükkaya yaptı.
Bakan yardımcısı konuşmasında; şairin, ‘bir uykuya daldık ve cehennemde uyandık…’ dizelerine yer verdi ve devamla;
“ Tarihi unutarak ilerleyemiyorsunuz, bir yere gidemiyorsunuz. Bir Rumelili olarak burada bulunmak benim için ayrıca heyecan verici. Kendimi ev sahibi olarak hissettim. İstanbul’un fethi balkanlar tarihinde akışı da değiştirmiştir. İstanbul Balkanlar ile olan birlikteliğin gönül mührüdür, Balkanların kalbinin attığı şehirdir. Balkan savaşları da ortak tarihimizin hatırlanmak istenmeyen sayfalarıdır.
150 yılda elde edilen topraklar 12 yılda elden çıkmıştır. Bu savaşlarda binlerce insan etnik temizliğe maruz kalmıştır. Hiçbir zaman emperyal bir düşüncemiz yoktur. Ama üzerimizde ayni koku vardır. Sevincimiz hüznümüz birdir. Bu coğrafya ortak coğrafyamızdır. Edirne ne kadar Türk ise Selanik de Türktür. Anadolu ne kadar bize aitse manastır, Köstence ve Üsgüp’te bize o kadar yakındır…” dedi.
Protokol konuşmalarından sonra protokol üyelerine plaket takdimi yapıldı ve kongre programı dahilinde Balkan şehirlerinde belediye başkanlığı yapan Türklerin sunumlarına geçildi.
2. Uluslararası Balkanlar ve Göç Kongresi-Şehirler'in İlk günü konuk belediye başkanları sunumlarının peşinden gerçekleştirilen kongre açılış oturumuyla sona erdirildi…